KÜLTÜR - SANAT
Giriş Tarihi : 10-06-2022 20:50   Güncelleme : 15-06-2022 13:34

Tayyareci Mehmet Ali Kurçer Okurlarıyla Buluştu

Urla'da yaşayan Mersinli genç yazar Tufan Uğur Kurçer, "Türk Havacılığında Bir Kahraman:Tayyareci Mehmet Ali Kurçer" adlı kitabıyla bir döneme ışık tutan bir aristokrat ailenin biyografik hikayesini okurlarıyla buluşturdu.

Tayyareci Mehmet Ali Kurçer  Okurlarıyla Buluştu

Türk Havacılığında Bir Kahraman: Tayyareci Mehmet Ali Kurçer, adlı kitabıyla ilgili gazetemize açıklamada bulunan genç yazar, ilginç beyanlarda bulundu.

 Kitap yazma fikri nasıl oluştu?

Bundan beş yıl kadar önce aile geçmişim ile ilgili daha fazla merak oluşmaya başladı ve araştırmalarımı bu yöne kanalize ettim. Okudukça yazdım, yazdıkça araştırdım ve kendimi daha önce hayal etmediğim bir gerçekliğin içinde buldum. Şeceremizde bulunan her isme ulaştıkça heyecanlandım ve üzerine gittim. Böylece 5 yılı süren bir araştırma, yazma sürecine girmiş oldum.

Aileniz hangi köke sahip?

15. yüz yılın ortalarına kadar gidebiliyoruz. Sadrazam Siyavuş Paşa’dan geliyoruz. Sadrazam Siyavuş Paşa’nın eşi, Padişah 1. Ahmet ve Kösem Sultan’ın torunu Safiye Hanım Sultan.

2. Mahmud ile Sened-i İttifak’ı imzalayan büyük dedem Serez Derebeyi Büyük İsmail Bey de bu soy ağacından gelme. Ancak Osmanlı, 15. Yüz yıl kaynaklarında ailenin Balkanların en köklü ailelerinden olduğu belirtilmekte. Bu anlamda bazı tarihçiler Gazi Evrenos, bazıları da Çandarlı sülalesinden geldiğimizi ifade etmektedirler. Biz de bu konuları tam aydınlatamamakla beraber yaklaşık 500 yıllık Rumeli kökenli bir aile olduğumuzu tarih kaynaklarından görebiliyoruz.

Rumeli’de ayanların tasfiyesi uzun vadede bu coğrafyada Türklerin tasfiyesi sürecini doğurdu gibi ilginç tespitleriniz var.

Rumeli bölgesi fethedildikten sonra buraya yerleşen Gazi Evrenos, Çandarlı, Hacı İlbey gibi uç beyleri bölgenin Türkleşmesinde etkin rol oynuyorlar. Doğal olarak da bölgede önemli hanedanlık yapıları kuruyor ve güçleniyorlar. Osmanlı’nın bölgedeki politikalarında her zaman rol oynuyorlar. Osmanlı’nın da kendine özgü süreçleri var, ancak bu tür aileler her dönemin içinde, o döneme özgü koşullara ayak uydurarak, güçlerini korumayı ve nesiller boyu aktarmayı becerebiliyorlar.

Tımar sisteminin bozulduğu dönemde ortaya çıkan ayan zümreleri içinde yine bu güçlü aileler var. 18. ve 19. yüz yılda Osmanlı İmparatorluğu’nun gerek ülkelerle yaptıkları savaşlarda gerekse de Sırp, Yunan gibi yerel ayaklanmalarda ayanlar üzerinden bölgeye hakimiyet kuruyorlar. Vergi sistemi, adalet sistemi gibi aygıtlarda bu yerel hanedanlar üzerinden sağlanıyor.

Kökleri 500- 600 yıl öncesine giden, bölgede sosyal, ekonomik, siyasal hakimiyet kurmuş, gayrimüslimler de dahil olmak üzere yüzlerce yıldır yerel halklar üzerinde güven ve otorite oluşturmuş, bölgenin kalkınmasında ve adaletli yönetilmesinde – her zaman menfi örnekler bulunacaktır- hizmetleri olmuş aileler bunların çoğu. Bölgenin gerek Türkleşmesinde gerekse de Türk dili ve kültürünün gelişmesinde katkıları yadsınamaz.

18. yüz yıl sonu ve 19. yüz yıl başında sanayileşme sürecinin dışında kalan Osmanlı’da ekonomik daralma, sosyal patlamalar yaşanırken Serezderebeyi Büyük İsmail Bey Serez ve çevresinin kalkınma sürecini tarihinde en prestijli yerlere taşımış durumda. Sanayileşmeyi kavramış, sürecin içerisinde Osmanlı’nın batı kısmında sanayileşme hamleleri yapar durumda. Resmi kaynaklarda geçtiği gibi Osmanlı’da sanayileşme 1850’li yıllarda devlet eliyle oluşmaya başlamıyor, neredeyse Avrupa ile atbaşı 1770’li yıllarda Rumeli’de ayan aileleri tarafından yürütülüyor.

Ayn-ül Ayan Büyük İsmail Bey, tımar sisteminin bozulmasıyla âtıl duruma düşen toprakları birleştiriyor, ıslah ediyor. Bölgede yetişecek pamuk cinslerini belirliyor, geniş arazilere tek elden pamuk ekiyor. 150’ye yakın çiftlik kurarak buralara Avusturya’dan sanayi makineleri getiriyor. Pamuğu boyalı ipliğe dönüştürerek Avrupa’ya ihraç ediyor. Yani sanayileşme ayan aileleri tarafından başlatılmış, bölge ekonomisi şaha kalkıyor, şehir imarla gelişiyor, Osmanlı’da ekonomik daralma yaşanırken.

Bir yandan da 30 bin kişilik ordu kuruyor, askeri gemiler inşa ettiriyor, Ruslarla savaşıyor, Yunan, Sırp isyanlarını bastırıyor. Adaleti sağlayan mekanizmaları işletiyor. Hatta dini yaşamın da arka planını oluşturuyor, tüm müftüler kendi soyundan çıkma.

Payitaht Batılalaşma ve merkezileşme süreci içerisinde iktidarını paylaşmama uğruna 500- 600 yıllık Türk uç beylerini de yok ediyor.

Hayat, boşluğu kaldırmaz. Buralara merkezi idareden gönderilen yöneticiler sisteminde bozulmasının etkisiyle ve yerel dokuyu anlamamanın da verdiği hal ile -geniş bir coğrafya- bölgeleri iyi yönetemiyor.  Döneminde kendi ruhu da milliyetçilik akımları olunca Anadolu’dan çok daha fazla Türk olan bölgeler yerelde oluşan zafiyetin büyük etkisiyle elden çıkıyor.

Örneğin Balkan Savaşı sırasında Selanik’e giren Yunanların kentteki nüfusu %10’u ancak buluyor. Bundan dolayı Yunan kralı Selanik’te, halk oylaması yapmayı kabul etmiyor. Nüfusun demografik yapısı üzerinden hak iddia edecek pozisyonu yok. Bu durum Rumeli’nin diğer bölgeleri için de geçerli. Nüfusun demografik yapısı genelde Osmanlı’nın menfaatine, ancak savaş ve güçsüzlük gerçeklerin üstünü örtüyor.

Rumeli’deki güçlü Türk uç beyleri yok edilmeseydi, Balkanlar yitirilir miydi?                   

Bir de Kapitalizme evriliş aşamasında Türk aristokrasisi yok edilmemiş olsaydı Türk sanayileşmesi ve ekonomik sistemi nasıl olurdu?

Avrupa’daki birçok derebeyi toprak ekonomisinden sanayi üretimine geçişi sağladılar bugün 300-500 yıllık şirketler ve güçlü ekonomilerin arkasında biraz da bu yapı var. Biz ise güçlü yönlerimizi törpüledik, iktidarımızı onlarla paylaşmamak adına. Sonra ortada paylaşılacak bir iktidar da kalmadı.

Evet, bunlar, içine girdikçe konuşulacak mevzular, birazda Tayyareci Mehmet Ali Kurçer’den bahseder misiniz?

Dedem Tayyareci Mehmet Ali Kurçer, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk pilotlarından. Türk hava kuvvetlerinin kurulmasında büyük emekleri geçmiş tarihsel bir şahsiyet.  

Osmanlı hava kuvvetleri 1911 ve 1912’de yapılan çalışmalarla kuruluyor. Tayyareci Mehmet Ali Kurçer’de İngiltere’de Bristrol Hava Okulu’na tayyareci olmak için gönderilen üçüncü kafilede yer alıyor.

Balkan Savaşları patlak verince eğitimini yarıda bırakarak vatan savunmasında rasıt (Tayyareyi sürenin yanında yer alan, gözlem yapan, silah kullanan ve bomba atan yardımcı) olarak görev alıyor.

Savaş bittikten sonra eğitimine Yeşilköy Tayyare Okulu’nda devam ediyor.

  Tayyareci Mehmet Ali Kurçer, henüz yeni ortaya çıkan kitlesel askeri propagandalardan ilkine imza atarak Bursa’ya tayyare götürüyor. Burada bir haftalık gösteri uçuşları yapıyor. O dönem bu tür olaylar çok ses getiren eylemler. Bursalılar hayatlarında ilk kez tayyare görüyor ve tayyare cemiyetine de ciddi yardımda bulunuyorlar.

Bu olay yeni bir propaganda çalışmasının feyz kaynağı oluyor. Fransız tayyareciler bir süre önce Kahire’ye giderek gösteri uçuşları yapıyorlar, bizim askeri komutada bu durum rahatsızlık oluşmasına yol açıyor. Tayyareci Mehmet Ali Kurçer’de, Marmara Denizi’ni aşarak Bursa’ya indikten sonra Osmanlı tayyarecilerinin Kahire seferi de kafalarda iyice netleşiyor. Kıtalararası gösteri uçuşu Fethi ve Nuri Beylerin, iki tayyarecimizin şehit olmasına yol açıyor. Türk havacılık tarihi açısından önemli bir dönüm noktasıdır Kahire seferi.

Enver Paşa hükümeti iç politikada tıkanmış vaziyette, çıkış yolu arıyor. Enver Paşa yeni eğitim nizamında yetişmiş, kendisini iyi geliştirmiş, akıllı bir şahsiyet. Bir gün elleri arkasında Harbiye Nezareti’ndeki makam odasından Beyazıt Meydanı’nı seyrederken yaverine dönüp buraya tayyare indirebilir miyiz diyor.

Yaveri de Paşam, buraya İngiliz, Alman tayyareciler inemez, alan çok dar, zor gözüküyor diyor.

Enver Paşa kararlı bir şekilde ‘’buraya tayyare indirebilirsek, gazetelerde gündem değiştirir, hükümet bunalımından kurtuluruz’’ diyor.

Yaveri de bunu yapsa yapsa Tayyareci Mehmet Ali Bey yapar diyor.

Tayyareci Mehmet Ali Kurçer, teklifi tereddütsüz kabul ediyor. Tayyaresini, okul müdürü Fesa (Evrensev) Bey’in itirazlarına rağmen kaldırıyor.

 Beyazıt civarında bir iki tur attıktan sonra tayyaresini Beyazıt Meydanı’na indiriyor. Tabii bölgedeki halkta korku ve endişe hâkim, tayyarenin düştüğünü sanıyorlar. Yere indiğini görünce de ahali bölgeye hücum ediyor. Millet, tayyareyi ancak gazete sayfalarında görmüş, o dönem için büyük bir icat ve merak edilen bir şey. Çevre bölgelerden insan akını, heyecan dorukta, gazeteciler bölgeye koşuyor.

Ertesi gün gazeteleri bu haber süslemeye başlıyor, bir ay boyunca İstanbul basını bu olayı yazıyor ve hükümet bunalımı atlatılıyor. Enver Paşa’nın bu projesi de tarihte ilk devlet manipülasyonu olarak geçiyor.

Bizler, neslimizin yaptıklarını unutmuşuz. Ancak o dönemde Tayyareci Mehmet Ali Kurçer demek günümüzde TB-2 insansız hava aracı ne demekse o, herkesin dilinde ve takdirinde.

Tayyareci Mehmet Ali Kurçer’in 1. Dünya Savaşı’nda da üstün başarılar elde ettiğini vurgulamıştınız!

Çanakkale Savaşları, kara ve deniz cepheleri özelinde anılır. Ancak bir de hava cephesi vardır ki savaşın seyrine önemli katkılar sunmuştur. Bunlardan sadece bir tanesini örnek verecek olursak savaşa verilen katkının önemi anlaşılacaktır. Tayyareci Mehmet Ali Kurçer’in 4 Haziran 1915’te yaptığı keşif uçuşu İtilaf Devleri tarafından yapılacak olan Üçüncü Kirte Muharebesi’nin deşifre edilmesi, dolayısıyla ona karşı hazırlıkların yapılmasını sağlıyor. Üçüncü Kirte ve Zıhındere muharebelerinde elde edilen zaferde Tayyareci Mehmet Ali Bey’in keşfi önemli yer tutmaktadır. Bu muharebelerin ardından General Sır Lan Hamilton, Seddülbahir Cephesi’nde hiçbir askerî harekâta girişilmemesi emrini almıştır.  

Çanakkale Cephesi’nde özellikle gözetleme uçuşlarında, düşman tayyarelerinin uçuşunu engellemede, karşı cepheleri bombalamada havacılarımızın üstün başarıları vardır. Kitapta bunu özellikle işledik. Okullardaki müfredatımıza da havacılığımız başarılarının girmesi için girişimlerde bulunduk.

Çanakkale Cephesi’nde son uçuşunu 22 Haziran 1915 günü yapar. Düşman hatlarını bombaladıktan sonra İngiliz tayyarelerinin saldırısına uğrar ve tayyaresi 49 kurşun yarası alarak Türk cephesine son anda zorunlu iniş yapar. 

Etkileyici bir tarihimiz var, gün ışığına çıkarıyorsunuz.

Mehmet Ali Kurçer’in hayali tekrar Çanakkale’ye dönmektir lakin kendisi ile ilgili bilgisinin dışında bir trafik yaşanmaktadır. Almanların tarih boyunca yetiştirdiği en büyük komutanlardan olan, askeri strateji konusunda filozof olarak tanımlanan Von Der Goltz Paşa, Bağdat Cephesi’nde İngiliz tayyarelerin saldırıları ve ikmallerinden boğulmuş vaziyette Cemal Paşa’ya Kut-ul Amare Cephe’sine tayyare getirilmesi için danışır.

 Cemal Paşa hiç tereddüt etmeden, “Mehmet Ali var, gözü çok kara, verilen her görevin üstesinden geliyor. Bazen imkânsızı gerçek kılıyor, cepheye onu isteyelim.” der. Goltz Paşa bir raporla Tayyareci Mehmet Ali’yi, Çanakkale Mevki Müstahkem Komutanı Cevat Paşa’dan ister.

 Ancak Cevat Paşa, Tayyare okulunda imkânların çok kısıtlı olduğunu, elindeki en deneyimli kişiyi gönderemeyeceğini, cephelere tayyareci yetiştirdiklerini söyleyerek bu duruma hiç yanaşmaz. Ordu içerinde sorun oluşmaya başlayınca, Goltz Paşa durumu Enver Paşa’ya iletir. Kut-ul Amare’de sıkıştıklarını, İngiliz saldırılarından bunaldıklarını, İngilizlerin hamlelerini gözlemleyemediklerini bilgisini detaylı bir rapor yazarak iletir ve Mehmet Ali’yi bizzat Padişah adına savaşta Osmanlı orduları Başkumandanı Enver Paşa’dan ister. İzin direk olarak Enver Paşa’dan çıkacaktır

Kut-ul Amere Cephesi içinde aynı şeyleri söyleyebiliriz.  General Charles Vere Ferrers Townshend kumandasındaki İngiliz fırkasının binlerce askeriyle esir düşmesinde tayyarecilerin etkisi yüksek olacaktır.

Tayyareci Mehmet Ali Kurçer askeri anlamda son uçuşunu da 2 Şubat 1916 tarihinde Ku-ul Amare Cephesi’nde yapar. Yanına makinist Vecihi Hürkuş’u alarak düşmanlardan ele geçmiş bir tayyarenin ilk denemesini yapar. Ancak tayyare havalandıktan bir süre sonra yere çakılır. Tayyareci Mehmet Ali Kurçer ağır yaralanır. Almanya’ya tedaviye gönderilir, burada dört ay kalır.

Teşekkür ederim, kitap için son söyleyeceğiniz bir şey var mı?

Bu kitap; Osmanlı İmparatorluğu’nun 1775 ile 1916 arası fotoğrafının bir ayan ailesinin gözünden görüldüğü, Sened-i İttifak, Tanzimat Fermanı, 2. Meşrutiyet ve Osmanlı'nın son dönemlerinde hâkim olan Osmanlı- Türk aristokratı bir ailenin biyografik hikayesidir. Bir Balkan romanıdır. Bir Osmanlı romanıdır. Bir kahramanlık hikayesi, Türklüğün romanıdır. Tayyareci Mehmet Ali Kurçer'in gözünden Sirozi Hanedanlığı'nın ve Osmanlı İmparatorluğu son döneminin hikayesidir…

Tufan Uğur Kurçer Kimdir?

1976 yılı Temmuz ayında Erzurum’da dünyaya geldi. Marka İletişimi üzerine ön lisans eğitiminin ardından Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde işletme lisans eğitimi aldı. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İşletme ve Teknoloji Yönetimi üzerine yüksek lisans yaptı. 1997- 2002 yılları arasında çeşitli gazete ve dergilerde muhabirlik, editörlük, genel yayın yönetmenliği yaptı. Kısa bir süre Mersin Devlet Opera ve Balesi Basın halkla İlişkiler Protokol Müdürlüğü görevini üstlendi. 2009- 2014 yılları arasında Mersin Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi Teknopark- Atlantis Bilgi Teknolojileri Genel Müdürlüğü, 2014- 2019 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Teknopark- Kurtech Bilişim Teknolojileri Genel Müdürlüğü, 2020 ile 2021 yılları arasında Çukurova Üniversitesi Sev Ar-ge şirketinin Müdürlüğünü yaptı. Düşlerin Alarga isimli bir şiir kitabı bulunan yazarın Lacivert, İmgelem, Edebiyat Nöbeti vb. dergilerde şiirleri ve poaetik yazıları yayınlandı. Yazar, Urla’da yaşamakta ve bir teknoloji firmasını yönetmektedir.

MERSİN KENT HABER

Salih Abidin PalaSalih Abidin Pala