https://www.mersinkent.com/files/uploads/user/da1e732bc2b7ce5dafda6bfc58a4b5ec-6516bab9e8acac00357d.jpg
Mehmet Babacan
Advert

Hoşgörü ve Eğitim

10-08-2020 16:09

Eskiden “ Müsamaha” sözcüğü sıkça kullanılırdı. Sonradan, batı dillerinden “ Tolerans” sözcüğü girdi dilimize. Nedense, daha öncelikli bir sükse kazandı. Günümüzde ise, her ikisinin de pabucu dama atılmış görünüyor. Tutucu çevreler nice direnirse dirensinler, Türkçemiz gelişmeyi sürdürüyor. “ Hoşgörü”, hem söylenişiyle, hem de vurguladığı anlamla güzel bir sözcük. “ Hoş” ve “Görmek” sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor. Hoş sıfatı göreceli bir niteleme ise de, “ Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren…” gibi anlamlar taşıyor. “ Görü” ise, “ Görmek”ten gelen kısa söyleyiş. Gözümüzle ya da hislerimizle ulaştığımız algılama düzeyi. “ Hoşgörü” hepsinden daha güçlü ve insanca bir anlam taşıyor gibi gelir bana. İlgimi çekişi de o yüzden. Hoşgörü, insanı insanca görmeyi; yani insanı, günahıyla- sevabıyla bir bütün olarak kabul etmeyi içeriyor olmalı. Çünkü insan, hata yapmaya zorunlu bir yaratıktır. İnsanın hata yapmasını önleyebilseydik, öğrenmesini ve yeni şeyler bulmasını da yasaklamış olurduk. Elbette, hatanın, olanak ölçüsünde, az olması özlenir ve geçmiş deneyimlerden ders alındığı ölçüde de başarılabilir. O zaman, “ Hoşgörü”yü şöyle tanımlamak olasıdır: “ Anlayışla karşılamak; olabildiğince beğeni içinde olmak; beğeni içinde olunmasa bile, yıpratıcı biçimde karşı çıkmamak…” Bir başka söyleyişle, “ Hata yapanı yakalamak için pusuya yatan ve yakaladığında, büyük bir şevkle, gırtlağına sarılan anlayış”la mücadele etmeyi öngören değer yargısı… Eskiden hoşgörü daha mı yoğundu? Belki de, gereksinimleri ve sorunları kat kat artan insanoğlu; gerçekleştiremediği özlemlerinin bunalımı altında, hıncını hoşgörüden almaktadır… Belki de, çığ gibi büyüyen güven bunalımının suçlusu; aldanmışlıkların kaynağı olarak, onu görüyordur; kim bilir? Sözün özü, sosyoloji ve psikoloji bilim dallarını ilgilendiren karmaşık bir süreç… Ancak, evrensel kültürün, gün gün daha da netleştirdiği “ İnsan Hak ve Özgürlükleri” temelinde kurumsallaşan “ Demokrasi” ve “ Haklara karşılıklı saygı” anlayışı; hoşgörüyü çoğaltan ve vazgeçilmez kılan bir etken olamaz mı? Baş döndürücü bir hızla artan kirlilikleri filtre etmeye yetecek başka ne var? Bir dergide okumuştum. Boş kaldıkça istatistik üretenlerden bir grup, dünya üzerindeki tüm insanların, bir günlük streslerinin toplamını tahmin etmişler; İkinci Dünya Savaşında yaşananların beş katı çıkmış. İnanılır gibi olmasa da, inanmak zorunda kalıyoruz. Çünkü Körfez Savaşı sırasında, Saddam zehirli gaz bombası atacak diye çektiğimiz sıkıntıyı, İkinci Dünya Savaşı yıllarında çektiğimizi anımsamıyorum. Çernobil felâketinde de öyle. Bilginin korkuyu yenmesi beklenirken; bilgilendikçe korkumuz artıyor mu ne? “ Cahil cesur olur” denmesinde bir hikmet var, demek ki… İnsanlık, durmadan, karmaşık süreçlerin yenilerini yaratırken, diğer yandan da, yarattığı bu değerleri netleştirmeye ve ilkesel ölçütlere oturtmaya çalışmaktadır. Bu aşamada hoşgörü, can kurtarma simidi kadar önem taşımaktadır. Çünkü: • Vazgeçilmez değerler olan insan hak ve özgürlüklerinin korunup, geliştirilebileceği ortam, hoşgörü ortamıdır. • İnsanlığı yücelten demokrasinin yaşam biçimine dönüşebilmesi, hoşgörü ortamında olasıdır. • İnsanın sosyalliğine ve yaratıcılığına uygun düşen tavır, dostluk ve hoşgörüdür. • İnsanlığın yarattığı enerji ve üretimin büyük bölümü, düşmanlıklar uğruna harcanmaktadır. Bu kaynaklar, insanlığın mutluluğuna yeter de, artar bile. Hoşgörü ile aklın işbirliği, bu korkunç kaybı önleyebilir. • İnsanlık, kendi ürettiği teknolojik ürünlerin neden olabileceği kazalardan ya da kasıtlı felâketlerden korkar hale gelmiştir. Bilimin gelişmesine kuşku ile bakmaya neden olan bu korku, ancak hoşgörü ortamında aşılabilir. Hoşgörüden doğabilecek, daha pek çok yararı sıralamak olasıdır. Ancak, hoşgörü ile “Taviz” kavramını karıştırmamak gerekir. Hoşgörü, bir onarım değilse de, hatayı görüp, olabilirliğini kabul eden ve yinelenmemesini öneren bir anlayıştır. Taviz kavramı için ise, “ Değerlerin erozyonu”dur denilebilir. “ Bana necilik”, “ Vurdumduymaz”lık gibi davranışlar da, tavizin yardımcı unsurlarıdırlar. Bu anlayış, bilerek- isteyerek olmasa da, hatanın yinelenmesini teşvik etmek gibi bir sonucu da doğurabilir. İnsanlık hoşgörü sözcüğüyle dillendirdiği bu yüce değerin farkındadır. Ancak yeterince yaşamsal kılamamanın bedelini, sancılı şekilde, sık sık ödemektedir. O nedenle, akıllı insanoğlunun en akıllıca işi, bu eksikliğin üstesinden, bir an önce, gelmek olmalıdır. Önerinin gerçekleşebilmesi ise, ancak ve ancak, “ Aydınlanmacı Eğitim”le olasıdır. 8. 8. 2020 Mehmet BABACAN