RÖPORTAJ
Giriş Tarihi : 19-04-2018 20:10   Güncelleme : 19-04-2018 20:10

Erkan Aktaş / Erken Seçim Ekonomi İlişkisi

Demokrasilerde iktidarları belirleyenler pek tabi ki seçmenlerdir ve seçmenlerin seçmen tercihlerini bir çok faktör etkileyebilmektedir.

Erkan Aktaş / Erken Seçim Ekonomi İlişkisi

Seçmen tercihleri ile ilgili bir çok makale ve rapora baktığınızda ekonomik faktörler ön plana çıkmaktadır. Bu haftaki yazımda da 24 Haziran erken seçim kararı ardındaki ekonomik nedenselliği açıklamaya çalışacağım. Politika ve ekonominin etkileşimi iktidarın ekonomi politikalarını belirlemiyor aynı zamanda iktidarların süresini de etkileyebiliyor. 24 Haziran 2018 baskın erken seçimin en önemli gerekçesi giderek kötüye giden ekonomik göstergeler mi ya da başka nedenler mi ? Bu makalemde bu sorulara yanıt aramaya çalıştım.

Seçimi etkileyen bir çok ekonomik faktör var elbette ve bunlar sırasıyla; işsizlik, alım gücü ve enflasyon, büyüme, kayıt dışı ekonomi (rüşvet, yolsuzluk vb), dış borç ve kur artışı gösterilebilir.

Türkiye Artan Dış Borç Stoku ve Kur

Türkiye’de hızla artan dış borç stoku ekonomiye canlılık getirdiği gibi çeşitli riskleri beraberinde getirmektedir. Özellikle bu durum artan cari açıkla birlikle ekonomiyi daha da kırılgan bir hale getirmektedir. 2003 yılında toplam dış borç 144 milyar dolar iken, çok hızlı bir şekilde artarak 2017 3. Çeyreğinde 438 milyar dolara ulaşmıştır. 2017 yılı sonu itibariyle bu borç yarım trilyon dolara ulaşacak ki bu 2001 kriz sonrası Türkiye’nin dış borç stokunu GSYH payının da geçme olasılığı anlamına geliyor. Türkiye’de hem toplam dış borcun ve hem de dolar bazında nominal kurun 2003 yılından sonra yaklaşık olarak 3 kat arttığı görülmektedir. Bu durum olası bir kriz senaryosunun en önemli ayaklarından birini oluştmaktadır. Özellikle, 2017 yılında kısa vadeli dış borçlar 122,9 milyar dolara yükseldi. Bu yıl içinde ödenmesi gereken borcun 186 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor ki artan kur ile bunun kamu ve özel sektöre etkileri yıkıcı olabilir.

Türkiye’nin dış borç stokunu GSYH payı ve kriz ilişkisi

Türkiye’nin dış borç stokunun GSYH payına bakıldığında 1994 krizinde, 2001 krizinde zirve yaptığını aşağıdaki tabloda çok net bir şekilde görebiliyoruz. Artan kur ve Türkiye’nin dış borç stokunu GSYH payının hızla artması olası bir krizin habercisi olabilir. Bu durum aynı zamanda iktidarların süresini de etkileyebilecek bir senaryo olarak görülüp erken seçim kararı alınmış olabilir.

Hane halkı borçlanması %5’ten %57’ye yükseldi

2002 yılında aile gelirinin %4,7’si borçlara ayrılırken, 2017 yılında bu oranın %57’lere çıktı. Olası yaşanacak bir krizin etkileri, özellikle finans sektörünü olumsuz etkileyecektir. Bu durum özellikle hane halkı düşmesi ile ilerde yaşanacak talep yanlı bir daralma ve enflasyon gündeme gelir ki bunun adı stagflasyondur.

Enflasyon ve seçime etkisi

Seçmen davranışlarını etkileyen birçok unsur söz konusudur. Ancak en etkili unsurun ekonomik performans olduğu söylenebilir. Burada enflasyonun özel bir yeri bulunmaktadır. 2003 yılı öncesi enflasyon, seçmen davranışı üzerinde en etkili ekonomik göstergelerin başında iken günümüzde çok da etkili olmadığını söyleyebiliriz. Fakat 2003 ile 2017 yılları arası aylık tüfe verilerine bakıldığında ortalama 0,39 iken 2017 yılında ise yaklaşık olarak iki kat artarak aylık ortalama yaklaşık 0,75 olmuştur. Artan kur ile birlikte, yaşanacak olan maliyet enflasyonunun 2018 yılı aylık TÜFE’yi daha arttırması beklenebilir.

Düşük gelirli grubunun hissettiği enflasyon?

Türkiye’de enflasyon farklı gelir gruplarına göre yapılmadığı için bu durum seçmen davranışı üzerine etkileri konusunda yorum yapmayı zorlaştırmaktadır. Son dönemlerde artan gıda enflasyonu özellikle düşük gelir, aileleri daha fazla etkilemektedir. Eğer düşük gelir grubunun yaşadığı enflasyonun daha yüksek olduğu varsayılırsa bunun seçmen düzeyinde etkili olma olasılığının da artacağı söylenebilir.

OHAL’in ekonomi üzerine etkisi

15 Temmuz sonrası yaşanan darbe teşebbüsü karşısında olağanüstü halin devreye girmesinin yarattığı ekonomik faktörlerin de altını çizmek gerekiyor. Bu koşullarla mücadele etmek ne kadar zor ise bu durumun yarattığı ekonomik süreçlerle mücadele de o kadar zor olmaktadır. Burada özellikle seçmenlerin ekonomideki şeffaflaşma parametrelerinden etkilendiği düşünüldüğünde bunun seçmen karşısınında bir karşılığı olacağı da öngörülebilir.

Suriyeli göçü ve işsizlik oranının %10’un üstünde olması

Türkiye’de işsizlik oranının 2017 yılı itibariyle yaklaşık olarak %11 düzeyinde olması da seçmen davranışı üzerine başka bir ekonomik etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda ki diğer bir faktör ise belli bölgelerde (Suriyeli göçünün çok yaşandığı) informal ücret düzeylerinde yaşanan düşüklük olabilir. Bu konuda elimizde veri olmaması bu konuda yorum yapmayı zorlaştırmaktadır.

Göçün özellikle yoğun olduğu yerlerde enflasyonun daha da yüksek olması bu bölgelerde yaşayan vatandaşların çoğunlukla olumsuz etkilemesinin de seçmende bir karşılığı olacaktır. Diğer taraftan göç bölgelerinde küçük esnafın göç temelli yaşadığı sorunlar olayın diğer bir boyutunu işaret etmektedir.

Bir çok alanda yaşanan ekonomik olumsuz göstergeler yanında büyüme oranları ise tam tersi bir durum gösteriyor. 2017 yılında 7,4’lük büyüme oranları ile ön plana çıkmaktayız. Türkiye 17. büyük ekonomi fakat kişi başına GSYH baktığımızda 63., mutluluk indeksine baktığımızda ise 69. ve ekonomik özgürlüklerde ise 60. sırada yer alıyor.

Sonuç olarak, 24 Haziran 2018 tarihinde baskın seçim kararı alınmasında en önemli nedenlerin başında ekonomik göstergeler gösterilebilir. Olası bir ekonomik krizin iktidarların kabusu olma ihtimali baskın seçimin ekonomik nedenselliği olarak görülebilir. Bu algının da seçmen cephesinde bir karşılığı olacağı da unutulmamalıdır. Bu seçimin Türkiye için yeni bir nefes olması dileğiyle…

Eran Aktaş

Salih Abidin PalaSalih Abidin Pala