Kesme taşların ardı sıra dizildiği sokaklar belirmeye başladığında, Akköy’e geldiğinizi anlıyorsunuz. Mavi üzerine kiremit rengi levhalar, yönünüzü şaşırtır nitelikte konumlanmış. Beraberinde yarattığı duygu ise tarihi-kültürel bir ekosistemin tam ortasına düşmüş olmanız. Köye girişte ve sokak aralarında edebiyat dünyasının isimleriyle karşılamak ise; daha önce sayfalar arasında yaptığınız tüm yolculuklara selam göndermekle eş değer.
Apollon Tapınağı arkada, Miletos ve Priene ileride kalıyor. Bu merkezlerin arasında uzandığı belirtilmiş bir Kutsal Yol var. Didim’den Akköy’e gelirken bir nevi bu yolun yolcusu oluyorsunuz. Köyün orta yerinde kurulmuş bir sanat galerisi, duvarındaki resimlerle yaratmış olduğu açık hava müzesi görüntüsünü sizlere sunuyor. Galeri kapalı olduğunda, camına yazılmış numarayı arayabileceğiniz belirtilmiş. Galeriyle ilgilenen kişiler siz aradığınızda köyde değillerse, bir başka zaman geldiğinizde orada olmanızı ümit edip size köyü gezdirmek üzerine bir söz verebilirler. Umarım şansınız yaver gider.
Yeşilin bol olduğu, evleri taş duvar bu ege köyünün tarihi bir kütüphanesi de var. Şans bu ya; eğer onu da açıkken yakalayamadıysanız, kısa zaman içerisinde buraya tekrar gelmek için önemli bir bahaneniz oluyor. Bu bahane de, Akköy temalı bir diğer yazıyı içtenlikle çağırıyor ve ona diyor ki: “çekinmeden gel, bu köyün derinliklerine in, bana bir fırsat sun, sun ki sen de yazıldığında birlikte ışıldayalım. Taşa, toprağa ve insana yaşam sunalım…”
Barış Can Sever
bariscanseverrr@gmail.com
Mersin Kent Haber