Deniz hafif ürpertilerle salınıyordu. İçerisinde yer alan dünya ile dışarıda cereyan eden olaylar arasında şeffaf bir perde görevi mi üstlenmişti acaba deniz? Ya da içerisiyle dışarısı arasında geçişken bir bağlantı kuran köprü müydü? Hangisini seçersek seçelim, o aldırış etmeden bulutlarla olan iletişimine devam ediyordu. Bulut, güneş, deniz üçgeninde farklı bir boyut vardı sanki. Güneşin buluta, bulutun da denize gönderdiği mesajları okuyabiliyorduk fakat deniz güneşe ne iletmek istiyordu acaba? Bunun doğada veya başka bir yerde yansımaları var mıydı?
Yukarıdaki sorularla beraber pek çok soru işareti barındıran, bu durumun keyfini çıkartan ve aynı zamanda adını kimselere söylemeyen bir canlı, tek ayak üzerinde yoluna devam ediyordu. Bir ayağını kaybetmiş veya tek ayak üzerinde durma cezası almış birisi değildi. O tek ayaklıydı. Vücut yapısı aşağıdan yukarıya doğru biçimlenmişti ve yatay genişliği bulunduğu topluluk içerisinde en düzensiz olanıydı. Bulut, güneş ve deniz üçgeninin gizemini keşfetmişti. Keşfettiğini sanıyordu aslında. Tamamen çözümlediğini sandığı bu üçgenin içinden geçip yeni şeyler görmek istiyordu. O bunu yaparken, topluluk bu üçgenin onlara sunduğu eşsiz manzaranın tadını çıkarıyordu. Renk şöleninin aktörleri artık önemli değildi onlar için. Onların bir arada olmalarından dolayı meydana gelen görüntüler silsilesi, güneşi, bulutu ve denizi araçsallaştırmıştı. En düzensiz yatay genişliğine sahip canlı bu noktada farklılaşmıştı. Durum, topluluk için şaşırtıcı değildi.
Uzun uzun seyirlere olanak tanıdı doğanın çeşitli parçaları. Biri olmadan diğerinin nasıl görüleceği sorusu pek akıllara gelmiyordu. Biri olmadan ötekinin yine de var olacağından şüpheleri yoktu. Fakat, nasıl sorusuydu önemli olan nasıl görüleceği…Tek ayağın meraklanmasını sağlayan durumlardan bir tanesi buydu. Bir bulutun üzerinde birbirlerine pek sık rastlamayan renkleri görmesi, aynı renklerin farklı biçimlerde yansımalarıyla deniz üzerinde dans edişleri ve yine tüm olup bitenlerle ilişkide olan güneşin kaydıraktan kayarcasına uzayıp gitmesi düşündürüyordu. Düşünürken bir şarkı mırıldanıyordu ve düzensiz yatay genişliği yüzünden huzursuz olan karıncalar ona eşlik etmiyordu bu şarkıda.
Topluluk içerisinde, bir tabloya bakıp da söyler gibi “ne güzel şey yahu” veya “harikulade bir eser” diyenlerin sayısı fazlaydı. Yine de tek ayak, sayıları az da olsa kendisinden başka topluluk canlılarının da içinde kabaran soru işaretlerini hisseder gibiydi. Ya da hissetmek istiyordu. Bu şölenin sebebini, yöntemini çözmek istiyordu. Bunun da ötesinde, bu doğal güzellikte rol alan unsurların etkileşimindeki enerji nasıl yaratılabilirdi topluluk içerisinde? Ayağının ucunda hayal edebildiği bu üçgenin içinden geçip görmek istedikleri vardı. Geçiciliğinin farkında olmasına rağmen bu hayal denizine dalmak, güneşten gelen mesajı denizin sarmaladığı yosunla paylaşmak ve orada bulutun göz kırpmasını balıklarla beraber izlemek istiyordu. Güneş her zamanki gibi kayarcasına gitmekteydi…
Barış Can Sever
Mersin Kent Haber