DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Mehmet Babacan
Mehmet Babacan
Giriş Tarihi : 19-04-2024 19:59

17 NİSAN KÖY ENSTİTÜLERİ GERÇEĞİ

17 Nisan 1940 kültür tarihimizde unutulmaz yeri olan Köy Enstitüleri’nin kuruluş günüdür. “

-Nasıl kurumlardı ki Köy Endüstrileri? Bir türlü unutulamıyor diyenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır.

Evet, bir yerde:

a) Okuma alışkanlığından söz açılırsa,

b) El - kafa birliği ve üretici eğitim konu edilirse,

c) Demokratik eğitim ortamından dem vurulursa,

Aklımıza hep Köy Enstitüleri geliyor.

Ne ilginçtir ki, dünya eğitim bilimcilerinin uzun araştırmalardan sonra 1990’lı yıllarda ulaştıkları, sonuç ve görüş birliğine vardıkları öneri de 80- 85 yıl önce Köy Enstitüleri’nde uygulanmış olan eğitim sistemi olmuştur.

Köy Enstitüleri öylesine yüce kurumlardı ki, kurucularından olan Hasan Âli Yücel’e “Türkiye Cumhuriyeti’nin Destansal Milli Eğitim Bakanı ” diyen dünya; kurucu Genel Müdür İsmail Hakkı Tonguç’a da “Ülkesini Kucaklayan Adam ” adını takmıştır..

Çünkü 21 Köy Enstitüsü’nün yaşadığı kısa dönemde, 110 yılda elde edilen kazanımlar aşılmıştı. Şöyle ki:

1- Öğretmen sayısı 6.000’den 23.000’e çıktı.

2- Okul sayısı 5.000’den 17.000’e ulaştı.

3- Öğrenci sayısı 380.000’den 1.500.000’e vardı.

4- 9.000 eğitmen, 600 sağlık elemanı yetiştirildi.

O, 21 Köy Enstitüsü kapatılmasaydı, her biri çevresinin üniversitesi olacak, 1960 yılına kadar ülkenin tüm eğitim- öğretim sorunu çözülecekti.

Yapılanlar, yapılacakların güvencesiydi..

Ne yazık ki, 1950’li yıllara kadar CHP’yi ele geçirmiş olan gerici kanat ve DP’de çöreklenen karşı devrimciler, Köy Enstitüleri’ne karşı saldırıya geçtiler. Telaş içindeydiler.

Bir an önce Anadolu Aydınlanma Hareketi durdurulmalı; pozitif bilimle donanmış aydın bireylerin yetişmesi önlenmeliydi.

Aksi halde, Atatürk İlke ve devrimlerini boğmak mümkün olamazdı.

Çünkü yetişen bu aydın yurtseverler, yörelerin tüm sorunlarıyla ilgileniyorlar; Halkevleri gibi kuruluşlar eliyle öncülük ediyorlardı.

Okulu çevrenin merkezi sayan bir anlayış ve bunun için gerekli her türlü bilgi ve beceriyle donatılmışlık, harekete kaynaklık etmektedir.

Köy Enstitüleri’nin yıkımı iki aşamalı olarak gerçekleşti.

DP iktidarı önce “ İş vasıtasıyla, iş içinde, iş ve üretim için eğitim” özünden arındırıldı ve 1954 yılında da tümden kapattı.

Elbette kurumların kurucuları bu saldırının dışında bırakılamazlardı.

Hasan Âli Yücel Bakanlıktan alındı ve mahkemelerde süründürüldü.

Yücel, mahkemede;

 "O kurumların sevabı sizin olsun, günahı bile bana yeter” diyen tarihsel savunmayı yapmak zorunda kaldı.

İsmail Hakkı Tonguç, emekli bile edilmek istenmedi, Danıştay kararıyla emekli olabildi.

DP’nin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, Bakanlığı döneminde hiçbir şey yapmadığı yolundaki eleştirilere, “İsmail Hakkı Tonguç’u Bakanlık emrine aldım ya, yetmez mi?” diyebilmiştir.

Ama o Tonguç Baba’nın değerini dünya biliyordu.:

1952’de yayınlanan dünya Eğitim- Bilimcileri Pedagoji Ansiklopedisinin 3.cilt 445. sayfasında uzun uzun İsmail Hakkı Tonguç ve yaptıkları anlatılıyordu.

Daha da ilginci; 1950’li yıllarda Hindistan, kısa sürede eğitim-öğretim sorunlarını çözebilecek bir yöntem aramaktadır.

Birleşmiş Milletler (UNESCO) kurumuna başvurur. Çünkü Eğitim- Bilim ve Kültür Kurumu olan UNESCO, tüm dünya deneyimlerini izlemektedir.

UNESCO’dan Hindistan kuruluna şu yanıt verilir:

- Türkiye’ye gidin, İsmail Hakkı Tonguç’u bulun, o size gerekli yanıtları verecektir.

Ankara’ya gelip, Milli Eğitim Bakanlığına sorarlar, yanıt ibret vericidir.

- Biz böyle bir adam tanımıyoruz.

Hintliler, ayrı yollardan Tonguç Baba’yı gene bulurlar ve istedikleri bilgileri alırlar. Tonguç Baba, son söz olarak:

- Toprak reformu yapılmamış ülkede başarı sağlamak zordur unutmayın, der.

Atatürk’ün, 1930’lu yıllarda toprak reformu önergesindeki ileri görüşlülük bir kez daha ortaya çıkmış olur.

Evet, Köy Enstitüleri’ni yok etmek Türkiye’nin bir ayıbı olarak tarihe geçti.

Onu yıkanlar unutuldu, ama o kurumlar da emek verenler de, onca çabaya karşın unutturulamadı, damgası silinemedi.

Kuşkusuz Köy Enstitüleri, o günkü biçimiyle yeniden kurulamaz.

Ancak, adı ne olursa olsun eğitim sistemimiz, o sistemin “İş vasıtasıyla, iş içinde ve üretim için eğitim” özüne dayalı olarak yeniden kurulabilir. Hatta bir zorunluluk sayılmalıdır.

TONGUÇ BABA GİRDİ RÜYAMA BUGÜN

- İsmail Hakkı TONGUÇ’a-

TONGUÇ BABA girdi rüyama bugün

“ Gelin çocuklarım gelin” diyordu

Kucağında top top reyhan gülleri

“ Alın birer birer alın” diyordu

Yavaşça başımı okşadı bir an

Elleri yüreği kadar kocaman

Ufuklara daldı uzun bir zaman

“ Devrim tarihini bilin” diyordu

“ Bir Yücel’im vardı bir İsmet Paşam

Varlığı yokluktan üreten yaşam

Ata’nın ufkunda hiç olur mu gam?

Kara yazgıları silin” diyordu

“ Dünya yanar iken gül açan bizdik

Çıkmaz sokaklara yol açan bizdik

Dilsiz ağızlarda dil açan bizdik

Ağıtlara yer yok, gülün” diyordu

Sonra sitem etti bakışı sertti

Her sözü bir kurşun bir acı dertti

“ Bilemedin oğul düşman namertti?

Gayrı saçınızı yolun” diyordu

“ Size emanetti bu güzel vatan

Atam Atam derdi nabzınızda kan

Kul olursa eğer kediye aslan

Kırılır kanadım kolum” diyordu

“ 21 taneydi diktiğim kale

Orda dostluk vardı her şey el ele

İhanet çayında kaptırdık sele

Bundan dersinizi alın” diyordu

BABACAN’ım der ki TONGUÇ içimde

Her coşkuda başka başka biçimde

“ Önce eğitimde sonra seçimde

Kurtuluş yolunu bulun” diyordu…

Mehmet BABACAN

( Bir 17 Nisan ekinliğinde yaptığım konuşma)

Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA