DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Mehmet Babacan
Mehmet Babacan
Giriş Tarihi : 12-02-2023 18:24

Sevginin Billurlaşmasıdır Ağlamak

SEVGİNİN KAYNAKLARI

Sevgi nedir sorusuna az- buçuk bir tanım bulmadan yola çıkmak olası mı? “ Bir şeye karşı duyulan bağlılık ve ilgi” diye tanımlıyor bazı kayıtlar.

Sevgiyi anlatmaya yetmiyor gibi gelir bana. Hatta bu tanımın “ Tam anlatamıyorum. N’olur beni bağışlayın” dediğini duyar gibi olurum.

Sevgi adı verilmiş o duygunun, kimi yerde sımsıkı sarıp sarmaladığını duydum, yaşaydım.

Kimi yerde de güneşi kıskandıran o sıcaklığını, yaşamın üstüne ışık ışık serptiğini gördüm.

Kimi yerde paramparça bir feryattan bir ipek mendil yumuşaklığına götüren gözyaşlarını sildim.

Çocuk gözlerim ne sevgiler gördü benim, bilemezsiniz.

Biz insancıklar, çok akıllıyız ya. Çok becerikliyiz ya.

Küçücük sandığımız o doğa ürünlerinde sevginin, bazen destanlaştığı anları da, feryat- figan olduğu günleri de

gördüm ben.

Siz, ölmüş bir ineğin çevresinde toplanıp sessizce gözyaşı döken sığırları görmemiş olmalısınız ki kötüleyeceğiniz birine “ inek”, “ öküz”, “ sığır” demekte sakınca görmeyebiliyorsunuz.

Onca nankör diye nitelenen kedinin ağladığını da bir dostum anlatmıştı.

Aslında ağlamak, sevginin billurlaşmasıdır belki.

Psikolojik deşarj açısından da vazgeçilmezliği vardır ağıdın.

Ben böyle bir ağıdı izlediğimde 4 ya da 5 yaşımdaydım.

Bugün gibi gözlerimin önünde o sahne. Her anımsayışımda gözlerim dolar.

Rahmetli Ninem duasında “ Allah kimseyi köksüz- kökensiz komasın” derdi de ben şaşardım.

Haydi bitkilerin kökü oluyor da bizim de mi kökümüz olacak?

Tavuğun da mı olacak? diye, aklımca alay ederdim.

Meğerse sadece bedenimiz değilmiş varlığımız.

Her varlığın Kökü doğadaymış.

Bazı bitkilerin insanın yaklaşımına yanıt verdiğini, Doğa Bilimciler kanıtladılar.

Doğada temel bileşenin sevgi olduğu gerçeği yabancımız değildir artık.

Onca özensizliğine karşın, insan nesinin sevgiyle yaklaştığı varlıkların en başında hayvan ve çiçekler gelmektedir.

Ama borcumuz boyumuzdan aşkın.

Ne yazık ki gerçeklik boyutunda Doğal sevgiyi kavrayıp da yaşamsal kılabilmemiz için, daha epeyce yol almamız gerek.

Oysa Doğayı ve zenginliklerini sevmek çok zor da değildir.

Yaşamımızı ve duygularımızı bilinçlice irdelediğimizde, öze kaynaklık eden odak davranışları bir bir yakalayabiliriz.

Aslında kendi kendimizi sorgulamak da o kadar zor değildir.

Hatta zevklidir bile. İster misiniz bir deneyelim? :

Sevgi duyduğumuz bir varlığı hayalen göz önüne alalım.

Soru hazırdır:

“ İlk kez bu varlığı ne zaman ve nasıl tanıdım?”

Zihnimizde umulmadık bir koridorun açıldığını göreceğiz

Ve kutlayacağız benliğimizi.

Benim zihnimde hayvan sevgime özgü birkaç tane kanal açılır: Birincisi, sözünü ettiğin sığırların ağlayışıdır.

İkincisi rahmetli Dayımın fareyi koruyuşudur. Daha önce de yazdığım Mehmet Dayım ( Nebi Mehmet) güler yüzlü, şakacı bir insandı. Beni çok sever ve takılmadan geçmezdi.

Anneme “ Bizim gız, oğlan büyüyor, hangi gızı ayarlayalım?” dediğinde utanırdım, ama hoşuma giderdi.

Bir gün Emin Abdullah, Bekir İbrahim birlikte Halamgilin harmanında oynarken, bir fare yavrusunu, yani ( sıçan eniği) yakalamıştık. Daire gibi oturmuş, aramızda koşturuyorduk.

Fare ürkünce karşıya gidiyor, aramızda zikzak çiziyordu.

Dayım “ Ne yapıyorsunuz delikanlılar?” diyerek geldi

yanımıza. “ Ne yapacaksınız bu fareyi? “ ikinci sorusu oldu.

Öldüreceğimizi söyledik. Eline aldı fareyi. Oysa biz çok pis sayar, tiksinirdik. Ama Dayım okşuyordu. Öper gibi yaptı.

“ Fare yavruları uçar, biliyor musunuz?” dedi. Şaşırmıştık.

Kanadı yoktu ki.

Ayağa kalktı, kollarını başının üstünde hızla çevirirken “ Bakın, bakın uçuyor!” diye, havaya doğru bağırdı. Uçan bişey görememiştik, ama fare kaybolmuştu. Göremedik

demek aklımıza bile gelmemişti.“

Siz güzel güzel oynayın” diyerek, hızla ayrıldı yanımızdan. Ağzımız açık kalmıştı.

Aradan epeyce zaman geçmişti.

Dayım, bize geldiği günün birinde Anneme anlatırken öğrenmiştim hileyi. Biz havaya bakarken Dayım başındaki şapkasının altına koyuvermişti fareyi.

Benim yaşamım boylunca unutamadığım ve hayranlık olduğum davranış, onun bir fareyi koruma çabasıydı.

O davranış ömür boyu bir ders oldu bana.

Yörük çocuğuyum ben. Keçilerimiz, oğlaklarımız vardı.

Onların emişme zamanı bir buluşma festivaliydi sanki.

Yüze yakın keçinin, bir o Kadar oğlağın buluşma çığlıkları konser gibi olurdu. Ama birbirlerinin sesini tanıyorlar ya da söylediğini anlıyorlardı.

Çünkü keçiyi ya da oğlağı ters yöne götürdüğümüzde bile, sesi duyar duymaz o tarafa dönüyorlardı.

Onca ses içinde yapılan şaşmaz seçim, ilginç bir iletişim yöntemi olduğunu göstermiyor mu?

Gerçi anne ile yavrunun buluşmasında sevginin volkan gibi patlayışını kim, nasıl tanımlayabilir ki?

Horladığımız hayvanlardan daha çok şey öğrendiğimizi söylemek, umarım ayıp olmaz.

Eğer ayıp olacaksa, bir kedi kakasını toprağa gömmeye çabalarken, piknik yaptığımız alanları ne halde bıraktığımızı bir düşünelim de ayıba gark olalım.

Belki insanlaşmamıza katkısı olur.

Mehmet BABACAN

Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA