DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Mehmet Babacan
Mehmet Babacan
Giriş Tarihi : 14-01-2021 22:20

ÖDÜL TÜKRÜĞÜ

1950’lili yılların sonuydu.
Sllrt’in Kozluk ilçesi Kız Yatılı Bölge Okulunda öğretmendim.
Yakın çevre köylerde çalışan 12 civarında genç öğretmenle “ Öğretmen Tiyatro Ekibi” kurmuştuk. Oyun bulamadığımızdan, kendimiz üretiyorduk.
Sanatsever bir kaymakamımız vardı. Diğer ilçelerle ilişki kuruyor; biz de gidip halka sunuyorduk.
Sason ilçesi ilin en geri kalmış ilçesiydi. Kırsallığın acımasızlığı içinde kıvranan bir yöreydi.
Sason’un tiyatro ile tanışmamasının haksızlık olduğunu düşündük.
O güne kadar Sason, bir okul müsameresini bile tanıyamamıştı.
Oyunu ben yazdım: İnsan iyisi yaşlı Ana- Babanın felaket bir oğulları vardı.
Tüm kötü davranışların doldurulmuş olduğu bir kavanozdu bu oğlan. Evde ne varsa götürüp har vurur- harman savurur; tükenince ihtiyarların felaketi yeniden başlardı Son dövdüğünde de Baba kazaen ölüyordu.
Oyun bu ana eksen çevresinde, güncel olaylarla bütünleşen bir yaşam kesitiydi.
Yani, haksızlığa uğramanın tüm acılarını, çaresizliğini ve bunalımlarını yaşlıların rolüne; oğlanın yapabileceği kötülüklerin tümünü de oğlanın rolüne yüklemiştim.
O sergileme ile kötülüklerden adeta öç alabileceğimi uman bir duygu içindeydim.
O yüzden delikanlı rolünü kendim üstlendim.
Bir arkadaşımızı saç- sakalla yaşlı bir baba; bir diğerini de kadın giysileri ile tonton bir nine kılığına sokmuştuk.
***
Sason İlkokulu boş bir tarlanın içinde küçücük bir yapıydı.
Okulun giriş kapısının önüne, masa ve sıralarla bir sahne yaptık.
Elektrik olmadığı için, bulabildiğimiz gemici fenerleri ve mumlarla aydınlatma düzenini kurduk.
Kaymakam, Belediye Başkanı ve Karakol Kumandanı için, sahnenin önünde üç sandalye vardı,.
Oyun sergileyeceğimiz yerlere, okulun pikabıyla bizi taşıyan Kız Yatılı Okulu müdürü Ahmet Algan için de bir tabure bulunmuştu.
Oyunu izlemeye gelen yığınla halk, tarlada yerlerde oturuyorlardı.
Oyun sırasında ortaya konan tepkiler daha da ilginçti. Kürtçe küfürleri anlamasak da ağlaşmalar öz Türkçeydi. Hatta insancaydı.
Oyunu başarılı şekilde tamamlamıştık.
Halkı selamlamak için sahneye dizildik.
En başta yöneticimiz konumunda Müdürümüz Ahmet Bey, yanında da ben vardım.
İki adım önümüzdeki protokol de ayağa kalktı.
Ahmet Hocanın karşısına Kaymakam; benim karşıma Belediye Başkanı denk düşüyordu.
Belediye Başkanı anormal denecek kadar uzun boylu bir adamdı.
Ben masanın üstünde olduğum halde yüz yüze gelmiştik.
Yüzüme öyle bir tükürdü ki, inanın tükrük yüzüme yapıştı.
O anda ne yapabilirdim, bilmiyorum? Ahmet Hocam kolumu sıkıverdi:
“ Kızma, inandırdınız” dedi. Başarı adına da olsa, tükrüğün esprisine bile dayanamıyordum..
Ta ki, Genco Erkal usta ile görüşünceye kadar.
Yıllar sonra Genco Erkal’ı bir Nazım oyunu için Mersin’e getirmiştik.
Oyundan sonra yemek sırasında bu olayı anlattım. Sevgili usta heyecanla:
“ Ne diyorsun Hocam! Ben daha yüzüme tükürtemedim be” dedi.
Gecenin unutulmaz esprisiydi.
Mehmet BABACAN
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA