Pozitif bilim diyor ki:
• Her insan, genleri yoluyla doğuştan getirdiği yeteneklere sahiptir.
• Ancak, yetenekler harap meyve fidanı gibidirler.
• Onların bakımı ve beslenmesi yapılmadıkça, ilkel ve zayıf meyve vermekten öteye gidemezler.
Öyleyse, yeteneklerin bakımı ve beslenmesi kaçınılmazdır.
Örneğin: Şairliği ve şiiri ele alalım.
Bu yeteneğin. ana beslenme kanalı 3 tanedir:
1- Dilin iyi kullanılması
2- Üretime özgü kuralların iyi kavranması.
3- Motivasyon zincirini yaratmaya çalışmak.
Ne demektir bunlar?:
Unutmamalı ki şiirsellik, serbest ya da ölçülü kalıplar değil; o kalıpların
içinde yaratılmış olan ahenk alanıdır. Bir düz yazıda bile, şiirsellik yaratmak mümkündür.
Şiir, duyguların dil ile ifade edilmesinden doğan bir üretim biçimidir.
O nedenle şairin ilk görevi, dilin tüm ifade cambazlıklarını, kullanabilme düzeyinde bilmesidir.
Bu kazanım, şiir yazınlarıyla sınırlı tutulmadan, bol miktarda okumakla; incelemekle kazanılabilir.
Her sanatın, kendine özgü, yapısal kuralları olduğu gibi, şiirin de kuralları
vardır. Öncelikle bilinmeli ki, duyguları etkileyen şiirsellik, ögeler imecesiyle yaratılmaktadır. Bu imecede, sözcüklerin yeri; hecelerin diksiyonu; imgeler, ritm ve yaratılan müzikalite, yerini alır.
İnsan motivasyona muhtaç bir varlıktır. Her hangi bir durumunun ya da çabasının övgü ile karşılanması, insanı mutlu eder.
Ne var ki çok insan, başlangıçlarda üretimini göstermekten çekinir. Onu toplumun seçkisine sunacak ya bir öncü, ya da bir rastlantı gerekir. Beğeni kişiye özgüven aşılayan; daha nitelikli üretim için gerekli olan gücü yaratan; müthiş bir toplumsal dopingtir.
Bu toplumsal beğeni, aynı zamanda insanı, verilen değere layık olmaya zorlayan, ileriye itici bir güçtür. Onun yarattığı beğeni, zincirleme bir süreç yaratır ki bu süreç, üretim sürecidir .
Demem o ki, beslenmeyen yetenek, doğal çıkışıyla üretebildiği kadar üretir; sonrasında dolap beygiri gibi, aynı yerde döner durur.
ANILARI YAKTIM
Anıları yaktım gittiğin gece.
Onlar ki, ömrümce doyamadığım.
Gözlerindir bende kalan sadece
Belki de yakmaya kıyamadığım…
Bir ince sızı ki, çok çok derinde,
Nasılsa dinecek günün birinde;
Bir tutam kül kalır yangın yerinde
Rüzgârda savrulsun diyemediğim…
Yine bir hüzünle çökecek akşam,
Yavaşça çıkacak pusudaki gam;
Mevsimler geçecek, sürecek yaşam;
Takvimde bir yere koyamadığım…
Babacan’ım der ki, bitmez efkârım,
Umutlar askıda, düşlerim yarım;
Kuşlar gibi uçup gitti yıllarım,
Kimini yaşanmış sayamadığım…
( “ Anıları Yaktım” kitabından)
14. 7. 2020
Mehmet BABACAN