Günlerce Korona belası ile yatıp kalktık ve bu müsibeti defetmek için bir çözüm bekledik. Artık çözüm bulundu. Şimdi çözümün adresi olan aşı gündemde. Bu kez başka şeyler tartışılacak. Günlerce aşı nasıl gelecek, nerden gelecek, iyi mi kötü mü, aşı olalım mı, olmayalım mı tartışmaları olacak.
Bunun böyle olmasının iki yönü var;
Biri insanın doğasıyla ilgili, diğeri ve daha önemlisi yönetenlere olan güvenle ilgili.
İNSANIN HALETİ RUHİYESİ
İnsanoğlu böyle bir varlık; darlıktayken büyük bir umar içine girer, tutunacak bir dal arar; umduğunu bulduğunda ise geçmişte olanı biteni adeta unutur.
Beklentimiz yerine geldi ya şimdi olup bitmişi bir kenara fırlatıp atacak, günlerce kafa karıştıran bilgi bombardımanına tabi tutulacağız. Bir sürü bilmiş bilmemiş kişi gene tvlere hücum edecek, dün ellerinde çubuklarla Suriye’ye savaşa giden, ya da haritaların önünde deprem uzmanı kesilenler, veya hemen her konuda ahkam kesenler (ki bunların sayıları iki elin parmaklarını geçmez; her ne hikmetse tvler de Reyting adına bunlara sürekli pirim veriyor) bu kez bunlar aşı konusunda ahkam kesecek, bu her konuda uzman kesilen zevat konuştukça kafamız karışacak, bilgi kirliliğinin içinde kaybolup gideceğiz.
Fırtına dindiğinde bu iş hiç olmamış gibi unutacak, yeni ufuklara yelken açacağız. İnsanoğlunun bu haleti ruhiyesi (unutmak ve yeninin peşinde koşmak) yaşam ve gelişme için iyi bir şey mi kötü bir şey mi üstünde düşünmek gerekir.
YALAN İLE GERÇEK AYRILSIN
Bizi asıl ilgilendiren mesele ise iktidarın şimdi aşı konusunda nasıl davranacağı hususudur. Bu konuda da at izi it izine karışmasın istiyoruz. Çünkü çoğu zaman yönetenler gerçeği söylemek yerine bilmememizi istedikleri şeyleri gerçek gibi sunarlar. Oysa gerçeğe gözünü kapatan dünyayı sadece kendine gece yapar. Çünkü gerçek er geç mutlaka ortaya çıkar.
Bir düşünün önceleri pozitif çıkan hasta sayısı bin civarındaydı, uzun süre böyle gitti, son bir ayda beş altı binlere yükseldi, derken hasta vaka ayırımı ortadan kalktı denerek birden 30 binlere çıktık. Kimse sorgulamadı, neydi, nasıl oldu, kim yalan söyledi, kim halkı yanılttı.. Bunların hepsi bir anda unutuldu gitti...
Aşı meselesinde de böyle olsun istemiyorsak yurttaş olarak önceden sorgulamamız gereken bir kaç basit soru(n) var. Tabi eğer niyet halis ise hepsi o kadar. Burada sorumluluk hükümetidir. Hükümet üç noktada toplumu doğru bir biçimde aydınlatmalı ve bu üç konuda dürüst bir biçimde gereğini yapmalıdır.
ŞEFAFLIK ŞART
1-Her şeyden önce bu günlerde şeffaflığa ihtiyacımız var: Dünyanın beş büyük ilaç üreticisi güvenli aşırı ürettiklerini ilan etti. Bu sayı gün gittikçe artacaktır. Hükümet aşıyı Çin’den alınacağını söyledi.
Bu noktada cevaplandırmacağı birkaç basit soru ile toplumu aydınlatmalıdır: Neden, hangi kıstaslarla öncelikle Çin aşısı tercih ediliyor? Kaç doz aşı alınacak, kaça alınacak, devletin kasasından ne kadar para çıkacak, bu aşılar nasıl getirilecek, nasıl saklanacak, kime be zaman, nasıl yapılacak? Burda da aracılar olacak mı, birileri halkın sağlığı gerekçe yapılarak zengin mi edilecek, yoksa bu işi devlet bizatihi kendisi mi üstlenecek?
Bu soruların cevabını dürüstçe ve şeffaf bir biçimde vermek o kadar zor mu? Hepsi bir paragraflık açaklama gerektirir. Bütün yanlış tartışmaların önünü de keser. Bunu yapmıyorsa ne demeli? Eğer bir yönetim şeffaf değilse yapılan işte yanlışlar var demektir. O taktirde toplum yönetenlere nasıl güvenecek?
Demokratik bir yönetimi otokratik olandan ayıran en önemli özellik denetlenebilirliktir. Denetlenebilirliğin temeli ise şeffaflıktır. Toplumun sağlığı söz konusu olduğunda şeffaf davranmayan bir yönetim ne zaman şeffaf davranacak?
EŞİTLİK OMALI
2- Eşit davranmaya ve hakkaniyete riayet edilmelidir. Çinden 50 milyon doz Avrupa’dan ise bir milyon doz aşı alınacağı söyleniyor? Çeşitlik iyi ama Avrupa’dan alınacak aşının sadece bşr kesime yapılacağı iddiaları kafa karıştırıyor. Neden bu ayırıma gidiliyor? Sağlık Bakanlığı bu konularda ve her adımda doğru bileğilerle toplumu bilgilendirmekle yükümlü. (Gerçi son hasta sayılarında ortaya çıkan çarpıklıklar hem bu güveni hem de sağlık bakanının baştaki özverili çalışmasına olan sempatiyi ortadan kaldırdı)
Bu noktada asıl mesele mutlaka herkese ve her kesime eşit davranılmasıdır. Kayırmacılık yapılmamalıdır. Kimsenin hayatı kimseden üstün değildir.
Elbette toplumun sağlığı için canlarını ortaya koyan sağlık çalışanlarına, hastalara, yaşlılara diğer bir deyişle risk gruplarına öncelik tanınmalıdır. Bunu zaten toplum destekler. Ama bunun dışında toplumun adalet duygusunu zedeleyecek ayırımcı davranış ve tutumlara zinhar izin verilmemelidir.
ÜCRET ALINMAMALI
3- Aşı ücretsiz olmalıdır. Sosyal devlet böyle günler içindir. Halk devlete vergi veriyor, yükümlülüklerini yetine getiriyor; devlet de topluma böyle olağanüstü durumlarda üstüne düşeni yerine getirmekle yükümlüdür. Yoksa bir devletin vatandaşı olmanın ne kıymeti harbiyesi kalır.
Eğer aşı yanlış ellere düşerse, sağda solda satılmaya başlanırsa parası olan (karaborsada dahi olsa) alacak, parası olmayan ise ölüme mahkum edilecek. Böyle bir hak hukuk ve adalet olmaz, olmamalı.., Hele hele insan sağlığı söz konusuysa..
Bunların olmaması için herkesin uyarı görevini yerine getirmesi, ilgililerin de sorumlu davranması gerekir. Bu bizim en temel beklentimizdir. Bunları takip etmek, denetlemek, uyarı ve eleştiri hakkımızı kullanmak da görevimizdir.
HEM SAĞLIK HEM ÖZGÜRLÜK
Genellikle zor zamanlarda toplum çeşitli ikilemlerle sıkıştırulır. Örneğin sağlık mı güvenlik mi? Sağlık mı para mu? Ya da sağlık mı özgürlük mü gibi... Bu konuda sevdiğim bir sözle bitireyim bu yazıyı: Genelşkle bizi bu tür konularda ölümden tutup sıtmaya razı etmek isterler. Oysa çok net olan bir şey var: İki şeyden asla tasarruf edilemez: Sağlıktan ve özgürlükten. Çünkü özgürlükten tasarruf esareti, sağlıktan tasarruf ise ölümü getirir. Ne ölüm ne de esareti istiyoruz. Hem özgür, hem güvenli hem de Özgür olmak istiyoruz. O halde, haydi hep birlikte Sağlıklı ve Özgür günlere...