İnsanın bir ayırıcı özelliği de yeni mekanizmalar geliştirmiş olmasıdır. Bu onu, doğal durumda zayıfken, diğer canlılar karşısında daha üstün hale getirir. Bu noktada dört mekanizmadan bahsedebiliriz.
1) Görevi alınmış organlar mekanizması: Buna en iyi örnek ayaklandır. Ayaklar bir yerden bir yere gitmek için organize olmuştur, yürümek içindir. Fakat zamanla insanoğlu geliştirdiği mekanizma sayesinde ayakların görevini yarattığı başka araçlara yükleyerek ayakları bu noktada boşa çıkarmıştır.
Örneğin otomobil yaratmıştır, asansör icat etmiştir. Eskiden ayaklarıyla gittiği yere şimdi daha uzun mesafelere ve daha hızlı biçimde araçlarla gitmektedir. Ayaklarla çıkmadı gereken katları asansörle çıkmaktadır, vb.
Dolayısıyla ayakların görevi kendisinden alınarak bu araçlara devredilmiştir. Ayakların görevinin alınması belki ona kolaylık sağlamıştır ama bu insanı daha hantal hale getirmiştir.
Gününüzde 1.7 milyar şişman insanın olması, bunların yaklaşık üçte birinin obez olması ve her yıl hareketsizliğin yarattığı bu nevi hastalıklardan milyonlarca insanın ölmesi bu durumu açıklıyor.
Çünkü insan oturmaya, hareketsizliğe programlanmış bir varlık değil; insan harekete, yürümeye programlı bir varlıktır. Teknoloji bir tansan insana bir şeyler verirken öte taraftan farkına varmadan ondan bir çok şey almaktadır. İki ucu keskin bir kılıç gibi, bir taraftan insan yaşamını kolaylaştırırken öte taraftan ürettiği hastalıklarla fazlasıyla bedel ödetmektedir.
2) Görevi alınmış organlar mekanizması: İnsanın sahip olduğu kimi organların işlevleri diğer hayvanlara nazaran daha düşüktür. Bunu da mevcut organlarına teknolojiyi ekleyerek telafi etmekte, böylece bu düşük kapasiteli organlarının fonksiyonlarını artırmaktadır.
Bunun en çarpıcı örneği kulaklar ve gözlerdir. Bir insanın kulakları bir kuşun, bir kurdun kulakları kadar hassas değil, aynı şey gözler için de geçerli. İnsanoğlu gözün görme sınırlarını uzatmak ve daha çok şeyi daha iyi görmek için dürbün icat etmiştir. Yani gözün görevine bir alet (dürbün) ekleyerek görme mesafesini artırmıştır. Böylece bu sayede onu görevi aşılmış hale getirmiştir.
Aynı şeyi kulaklar için de söyleyebiliriz. Kulakların duyma mesafesi sınırlıdır, ama telefonu kulağa ekleyerek duyma mesafesini kat be kat artırmıştır. Böylece bu organların görevi kendilerinden alınmamış, ama bu organlara teni aletler eklenmiş, bu aletler sayesinde organların görevleri aşılmıştır.
3)İnsanoğlu salt bunlarla yitirmemiş bir de yeni görevler icat etmiştir. Sözgelimi kuşlar gibi uçamayan insan uçak yaparak kuşlar gibi uçmayı başarmış; balıklar gibi suyun altında yüzlemediği için denizaltılar yaparak balıklar gibi duyun altında gitmiştir. Yanısıra; yılan, çıyan, solucan gibi toprağın içinde gidemediği için, dağları tünellerle delerek içinden geçmiştir.
Bu yeni icatlar (bir çok canlının yapıp onun yapmadığı) telafi mekanizması olarak daha yüksek düzeyde işlev görmüştür.
4) Ortamı kendine uydurm fonksiyonu: Her canlının bir yaşam habitatı, bir yaşam ortamı vardır. Bu ortam, bu çevre değiştiği zaman o canlı yaşayamaz. Bir tek insan türü bundan azadedir.
İnsan normal ve doğal koşulllarda yaşayamayacağı ortamı kendisinin yaşayabileceği hale getirir, ortamı kendi yaşam ortamına uydurur. Söz gelimi kutuplarda doğal haliyle yaşayamadığı için orayı kendisinin yaşayacağı bir ortam haline getirir. Ama kutup ayısı pek ala ekstra bir barınmaya ihtiyaç duymadan burada yaşar.
Çıplak insan bu bakımdan hayvanlar karşısında çaresizdir. Bu çaresizliğini bulunduğu ortamı kendi yaşamına uydurarak gidermeye çalışır. Ona göre barınaklar yapar, ona göre barınır, bürünür. Yaşadığı ortamı değiştirme, kendine uygun hale getirme özelliğine sahip tek canlı insandır. Bu nedenle dünyada hatta Evren’de her yerde yaşayabilme kapasitesine sahip tek canlı insandır.
Çeşit çeşit ev yapmak, şehirler inşa etmek, elbiseler diktirmek zamanla ihtiyacı aşıp estetik haller almış, bu haller kendi dönemine has mimariler, modalar meydana getirmiştir.(Devam edecek)
--