Soru şöyle de sorulabilir:
Yaşam döngüsünün hikmeti nedir?
Yaşam, içinde hem ölümü hem de sayısız potansiyelleri taşıması bakımından büyük bir metamorfozdur. Doğuyor, büyüyor ve ölüyor insan. Peki, geriye ne kalıyor?
Sorunun başlangıcı, doğduğunda ölümü de beraber getiriyor omasıdır. Durum buysa o zaman yaşama bu kadar sıkı sarılmak neden?
Belki de ölümdendir kimbilir..
Evet dostlar kesin olan bir şey var; o da şudur ki, yaşamın güzelliği ölümdendir. Ölüm olmasaydı yaşam bu kadar cazip ve çekici olmazdı. Ona böyle dört elle sarılmazdık. Bütün giz ölümün içinde saklı; Ölümün olması yaşamı; ona son ana kadar dört elle sarılacak kadar, çekici kılıyor.
Ölümü düşünmek belki canımızı sıkıyor ama; ama ne zaman öleceğimizi bilmemek de geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor. Bir düşünün, eğer doğduğunuz gün, (ne kadar ötede olursa olsun) öleceğiniz gün de söylenseydi size nasıl yaşardınız? Daha da önemlisi dünya o zaman nasıl bir yer olurdu?
Demek ki yaşamın bir gizi ölümde saklı iken diğer önemli gizi de ne zaman öleceğini bilmemekte saklı...
Evet, doğru olan bir şey var, o da şudur ki; Ölümün olması hiç kuşkusuz yaşamı çekici kılıyor; lakin ne zaman öleceğimizi bilmemek de hiç ölmeyecekmişiz gibi çalışmayı, çabalamayı getiriyor beraberinde. Metamorfozun en büyük unsurlarından biri budur kanımca.
İkinci önemli unsuru ise yaşamın ve yaşın her evresinin çok farklı olmasıdır. İlk önce bir embiryon parçası olarak ana rahmine düşeriz, sonra doğarız ve vücut olarak büyürüz daha sonra beyin algısı ve düşünce üretimimiz gelişir ve en nihayet ölürüz.
Büyürken yaşam paratiklerinden geçeriz ve tecrübeler meydana gelir. Bu esnada sürekli birşeyler üretir birşeyler tüketiriz. Yaşama birşeyler vermek isteriz.
Yaşama bir şey vermek için zamanında birşeyleri emmiş olmak gerekiyor. Belli bir yaşa kadar sen yaşamdan emer durursun; belli bir yaştan sonra emdiklerini geri verirsin.
Eğer aldıklarını geri vermezsen bir anlamı olmaz yok olup gider yaşadıkların.
Peki o zaman;
Yaşam Döngüsünün Anlamı Nedir?
Yaşam döngüsüsünün anlam kazanmasının iki yolu var: Konuşmak ve yazmak.
Çünkü herkes yaşarken yanında bir anı kuyusu gezdirir. Kimseler görmez ama hep oradadır o kuyu.
Yanında gezdirdiğin anı kuyusunda yaşantıları ve anıları biriktirirsin. Onları eğer anlatmazsan bir süre sonra unutursun. Unutmak anılar için ölüm demektir.
Eğer anlatırsan daima hatırlarsın ve yaşadıkça anıların da seninle yaşarlar. Sadece anlatmakla yetinirsen ömürleri senin ömrün kadar olur. Sen ölünce anıların da seninle birlikte ölürler.
Ama eğer onları yazarsan, sen öldükten sonra da onlar yaşamaya devam eder. İşte böyle anlam kazanır yaşam döngün.
Bu yüzden her zaman, yazmak ölümün elinden bir şey kurtarmaktır, derim.
(Devam edecek)