İnsan değerli bir varlık.
İnsan hakları da buradan geliyor.
İnsanın değeri özelliğinden,
Özelliği ise onu diğer canlılardan ayıran yanına dayanır.
Bu da düşünme sisteminin gelişmiş olması ve vicdan sahibi bir varlık olmasıdır.
Fakat bu teorik belerilemeye rağmen,
İnsanın hırslı ve mücadeleci olması onu aynı zamanda
Kendini kendinden kurumayı gerektiren ihlallere sürüklememiştir.
Bu çerçevede;
Dünyanın kuruluşundan beri iki büyük mücadele var:
1-İnsanın doğayla mücadelesi
2-İnsanın insanla mücadelesi
İnsanın doğayla mücadelesi teknolojiyi,
Teknoloji sanayileşmeyi,
Sanayileşme kirlenmeyi berberinde getirdi ve dünyayı yaşanmaz hale geldi.
İnsanın insanla mücadelesi silahları,
Silahlar savaşları,
Savaşlar ise ölümleri kıyımları getirdi.
Sadece 2. Dünya savaşında 70 milyon insan öldü,
Bir o kadarı da sakat kaldı.
Şimdi dünyada bulunan silahlar dünyayı 17 kez yok edecek düzeydedir.
İkinci dünya savaşından sonra insanoğlu bu gidiş karşısında dehşete düştü,
§ Bir “U Dönüşü” yapma ihtiyacı duyuldu.
İnsanın insanla, İnsanın doğayla
Barışması gerektiğine inandı.
§ İnsanın doğayla barışması; çevrenin korunmasını gündeme getirdi
O da çevre bilincini oluşturdu.
Gündem 21, Habitat II toplantıları yapılmaya başlandı
§ İnsanın İnsanla barışması, demokrasi, insan haklarını gündeme getirdi
Savaşlara son verme ihtiyacı ve beklentisi doğdu
Dünya barışı ve AB Projesi oluştu
§ AB’nin en önemli değeri Kopenhag Kriterlerdedir
Bunlar demokrasi,
Hukukun üstünlüğü,
Azınlık hakları ve
İnsan haklarına saygıdır.
10 Aralık 1948’de yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bu bilinçle oluşturulmuştur.
Ne ki bugün insan haklarını en çok koruması gereken devletler onları en çok ihlal edenelerdir.
Bu paradoks giderilmedikçe dünyada insan hakları ihlalleri de bitmeyecektir.
Bunun için devlet(ler)in demokratikleşmesi gerekiyor.
Verilmesi gereken temel mücadele bu olmalıdır.
Bu çerçevede insan hakları mücadelesini yürekten selamlıyoruz.
Evet “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”,
71 yıl önce bugün Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edildi.
Türkiye ise, 1949 yılında imzalayarak Bildirgeye taraf oldu.
Bildirge; ırk, renk, din, cinsiyet, dil, siyasi veya diğer görüşler, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğum veya diğer statüler” sebebiyle ayrımı gözetmeksizin, her bireyin başta Yaşam Hakkı olmak üzere, “Temel İnsan Haklarından” özgürlük ve eşitlik içinden eksiksiz olarak yararlanarak, onurlu bir şekilde yaşamasını öngörmektedir.
Hiç olmazsa “bugün, bu hafta, bu yıl, bundan sonraki on yıllar”, ülkemizde;
*Kadınlara karşı her türlü “baskı ve şiddet”, kızların “çocuk yaşta evlendirilmeleri”, SON BULSUN.
*Onurlu Yaşam Hakkına” yönelik her türlü engeller, SON BULSUN.
*Özellikle, “Eğitim, Sağlık, Sosyal Güvenlik” alanında kamusal hizmetlerden yeterince ve eşit olarak yararlanmasının önündeki tüm engeller, SON BULSUN.
* Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, iyi şartlarda çalışma ve işsizlikten korunma hakkı önündeki tüm duvarlar, SON BULSUN.
*Demokratik Hukuk Devletinin, hukuk önünde eşitliğin, yargı bağımsızlığının, ‘düşünce- ifade- vicdan- inanç ve hak arama’ özgürlüklerinin önündeki tüm kısıtlamalar, SON BULSUN.
HALKIMIZ BU AYIBI HAK ETMEMEKTEDİR.