“EKRAN UZMANLARI” KONUSUNDA RTÜK’un DUYURUSU ÜZERİNE
Uzun bir zamandır televizyon ekranlarını işgal eden, her konuda uzaman geçinen, aslında hiç bir konuda uzman olmayan, (çünkü her konuda her şeyi bildiğini iddia eden aslında bir konuda hiç bir şey bilmeyendir) uyuşturucu bağımlısı gibi televizyona olur olmaz çakmanın marifet olduğunu sanarak adeta bağımlı hale gelen, o tv’den diğerine koşarak toplumu yanlış bilgilendiren bir takım insanlardan gına gelmişti. Bu her konuda uzman geçinen artık bir kısmının yüzünü görmek istemediğimiz “uzmanların” sayısı koca Türkiye’de ne hikmetse iki elin parmaklarını geçmeyen bir hal almıştı. Diyeceksiniz ki “izlemeyin”. Ancak bu işgal o kadar yaygın ki (bazı istisnalar hariç) nerdeyse başka alternatif kalmamış gibi...
Bu düşük vasatın sonucunda giderek tartışma düzeyi düşmüş, medenice konuşmanın yerini hakarete varan söylemler almış, bir birine hücum eden insanların milyonların gözü önünde kavga ettiği utanç verici sahnelerin sergilendiği kötü bir ortam oluşmuştu. Ortalık futbol maçı tutar gibi parti tutan gazeteci, stratejist, bilim adamı, uzmandan! geçilmez olmuştu.
Bir bakıyordunuz biri ekranda peydahlanıyor, elinde çubuklarla haritalar üzerinde savaş naraları atıyor, bir başka gün aynı adam deprem uzmanı olarak yorum yapıyor, bir başka gün ya da hatta aynı gün başka bir televizyonda siyaset analisti ya da stratejist diye karşımıza çıkıyor. Tabi TV kanallarının program yapımcıları da işin kolayına kaçarak bu duruma ha bire çanak tutuyordu.
Biz de bu sinir bozucu duruma dikkat çekerek; durumun artık bir toplumsal tacize vardığını söyleyip yazmaktaydık. Nihayetinde bu sesleri Radyo Televizyon Üst Kurulu da duymuş olacak ki 19 Aralık’ta bu konuda bir duyuru yaptı. Duyurunun giriş bölümü aynen şöyle.
RTÜK BİLDİRİSİ
“Bilindiği üzere televizyonlarda birbirinden farklı birçok konuda programlar yayınlanmaktadır. Bu programlara alanlarında uzman olduğu belirtilen kişiler konuk olarak katılmaktadır. Bu kişilerin bir kısmının gün içerisinde içerik olarak birbiriyle alakası bulunmayan programlara katılarak sanki her alanın uzmanı imiş gibi her programda hukukçu, terör uzmanı, siyaset bilimci, sağlık bilimci, deprem bilimci vb. farklı unvanlar kullanmak suretiyle gündemde hangi konular varsa onun üzerine yorum yaptıkları görülmektedir”
Deme ki bizim gördüğümüzü onlar da nihayet görmüş; ne ala! Duyurunun devamında da şöyle diyor: “Maalesef ki uzman olduklarını iddia ettikleri alanlarında yeterli derecede bilgi sahibi olmayan bu kişilerden bir kısmının yaptıkları değerlendirmelerin kamuoyunu bilinçlendirmekten ziyade toplumu yanlış yönlendirdiği görülmektedir.”
Bunun üzerine daha ne söylenebilir ki? Sadece çok emin değilim; acaba birileri üzerine alınacak mı? Yoksa o kendini her konuda uzman gören kişi ya da kişiler bu sefer de pişkinlik uzmanı kesilerek “bu bana söylenmiş değil, ben bu kapsama girmem” deyip, yüzsüzlük ederek her açık gördüğü ekrana koşmaya devam mı edecek?
İlgili yazıda, toplumdan bu konuda çok şikayet geldiği belirtilmekte ve üstelik bu kişilerin pöpüler olmak için bilinçli sübjektif söylemlerde bulunduklarına, toplumu manipüle ettiklerine işaret etmektedir. Zaten bir süredir iktidarı doğru dürüst irdeleyen, yapılanları doğru dürüst eleştiren kimse yoktu ekranlarda. Bunu yapanlarsa ne yazık ki bir daha çağrılmıyorlardı. Hal böyle olunca ortalık sen ben bizim oğlana kalıyor, düşük düzeyli bir vasat oluşuyordu.
ELEŞTİRİYE TAHAMÜL YOK
Bir keresinde üniversiteye konuşmacı olarak davet ettiğimiz Merkez Medyanın bir program yapımcısına sormuştum. “Neden biz artık davet edilmiyoruz?” diye. Şöyle ilginç bir cevap vermişti. “Çünkü listeler var, o listelere göre çağrılıyor konuklar” “Ne listesi?” dediğimde ise “eleştirenlerin” demiş “ee siz çıktığınızda eleştirel bakıyorsunuz.” diye ekleyerek, neden çağrılmadığımızı lisanı münasiple bildirmişti. Oysa “bir bilim insanı kimsenin davulcusu değil, orya çağrıldığı zaman kendi uzmanlığı konusuyla ilgili gerçekleri söylemekle mükellef; bu bizim topluma karşı sorumluluğumuzun ve bilime olan saygımızın gereğidir” dediğimde gülümsemekle yetinmişti.
İlgili bildiri ayrıca, tvlere çıkan söz konusu zevatın yanlış bilinçlendirme yaptığını çünkü zaten kendilerinin bu konularda bilinçli olmadıkları tespitine yer veriyor. Ne hazin. Bu da bu işin nasıl hastalıklı bir hal aldığını sergilemek bakımından ilginç bir tespit. Öyleki bu hastalıklı halin toplumun canına tak ettiği toplumda infial yarattığı da cabası.
YANLIŞ BAŞTAN YAPILIYOR
Malesef kurgu baştan yanlış; ilk düğme yanlış iliklenince ardısıra gelenler hep yanlış oluyor. TV patronu iktidara bağımlı; çünkü bankası, şirketi, fabrikası, kredi ilişkisi var. Programcı da patrona bağlı; çünkü yüksek maaşı var lakin iş güvencesi yok. Hal böyle olunca iktidardan gelen talimatı emir telakki eden patron aynı emri programcıya iletiyor, programcı da ona göre davranıyor.
Bu da işi halkın bilgi alma hakkından çıkarıp ipleri elinde tutanın duymak istediği hale getiriyor. Nerde kaldı şeffaf, dürüst, tarafsız ve bağımsız medya? Nerde kaldı demokrasinin dördüncü kuvveti?
Sonuçta olan halka oluyor, dolayısıyla ülkeye oluyor. Gerçekler gizleniyor, halkın bilgi alma hakkı gasp ediliyor, çarpıtma ve manipülasyon bir vakte kadar sadece birilerinin işine yarıyor. Bir vakte kadar diyoruz çünkü gündüz gerçeğe gözünü kapatan dünyayı sadece kendine gece yapar. Gerçek orda durmaya devam eder, ta ki bir gün gün yüzüne çıkıp haykırına kadar
ÇÖZÜM NEDİR?
Bir kere medya iktidarın tasalutundan kurtarılmalı, tarafsız ve bağımsız olmalı. Bağımlı ilişki ve bağlı kişi profilleri ortadan kalkmalı. Halkın bilgi alma hakkına saygı gösterilmeli.
Çağrılacak kişiler gerçekten iyi araştırılarak seçilmeli. İktidar yanlısı olup olmama, ahbap çavuş ilişkisi seçilme işinde kriter olmamalıdır.
Dosya konusu neyse konuğun o konumun uzmanı olup olmadığı önemli. Bir kişinin hem deprem hem siyaset hem savaş hem uluslararası ilişkiler uzmanı olamayacağını aklı başında bir ilk okul çocuğu bile bilir.
Tartışma ve çağrılma sadece İstanbul ve Ankaraya sıkıştırılmamlıdır. Türkiye büyük bir coğrafya ve bu coğrafyanın her tarafında çok değerli insanlar var; bunlara yer ve değer verilmeli. Sırf kolaylarına geliyor, ya sa masrafsız diye elimin altındakini alayım, tanıdığımı çağırayım denerek 82 milyon için kanaat oluşturmaya kimsenin hakkı yoktur.
Ve tabi iktidarın medya üzerindeki tasalutu kalkmalı bir Medya Etiği oluşturulmalı, her kes bu etiğe uymalıdır. Bunun için de demokratik, yapıcı eleştiriden korkmayan tam tersine eleştiriden istifade eden bir mantalite oluşturulmalıdır. Lakin bu etik bir zihniyet değişikliği meselesidir.
Sonuçta ne zaman ki medya bir yerin trafo değil gerçeklerden taraf olduysa; ne zaman ki medya bir yere göbekten bağlı değil de doğrulara bağlı kalırsa o zaman toplum refaha kavuşur, ülke düze çıkar. Bunun için de özgür birey, sorumlu toplum, demokratik devlet gerekir.