Anadolu Aydınlanması ve Toplumsal Değişimde Önemli Bir Adım: Köy Enstitüleri,
Bu simgesel değeri yüksek tarih, Türkiye’de üzerinde en çok konuşulan, en çok yazılan, üstüne eserler verilen bir tarihtir.
Bu tarih neden bu kadar önemlidir?
Bu tarih, ulusumuzu yeniden var eden zihniyetin hayata geçirilmesi yolunda atılmış esaslı bir günü simgelediği için önemlidir.
Osmanlı üzerine konuşmak kolaylaştı. Artık her okur yazar, devlet yapısını, eğitim sistemini, hukuk düzenini, yaşam biçimini, kısaca ekonomisi ve kültürüyle tanıdığı Osmanlının, Anadolu halkını sadece vergide ve savaşta anımsadığını biliyor.
Anadolu halkı çalışır, üretir. Üretmeyenler (çift bozanlar) ile savaştan kaçanlar ağır cezalara uğrar. Ama devlet bu insanlar için hiçbir fedakârlıkta bulunmaz, onlara bir hizmet de götürmez.
Bu halkın ne yolu vardır, ne suyu vardır, ne hastanesi ne de okulu…
Evet okulu da yoktur. Zaten eğitim sistemini Selçuklulardan almışlardır. Sistemin tek bir amacı Sünni /Emevi inancı ile çerçevesi çizilebilecek İslam’ı öğretmektir.
Cumhuriyet kurulduğunda ülke nüfusunun %90’ı köylerde yaşamaktadır. Bu halkın ancak %10 kadarı okuma yazma bilmekteydi. Bu sayı, kadınlarda %2’lere kadar iniyordu. Oysa Cumhuriyeti kuranların bir amacı vardı: Çağdaş, yani uygar bir ulus, bayındır bir ülke yaratmak.
Cumhuriyet kadroları bu amaca eğitimle ulaşılacağına inanıyorlardı.
Ancak bu eğitim nasıl bir eğitim olmalıydı?
Türkiye, hiçbir ülkeye benzemeyen bir nüfusa ev sahipliği yapmaktaydı. Bu özgün demografik yapı, aynı biçimde işleyecek kendine özgü bir çözümü gerektiriyordu.
Devlet, Amerika’dan, Avrupa’dan bilim adamları, eğitim uzmanları getirmiş, onlara ülkeyi ve insanımızı inceletmiş, bu ülkeye ve bu insanlara uygun eğitim sistemini araştırmalarını, bulgularını kendileri ile paylaşmalarını, önerilerde bulunmalarını istemiştir.
Batıdan gelen bu insanlar, görevlerini yapmışlardır; fakat önerileri, bu topluma ve cumhuriyetin yaratmak istediği üretici, aydın, dünyaya bilim çerçevesinden bakan, Dünya insanlık ailesinde iyi bir yeri hak eden insanı yetiştirmeye yetmemiştir.
Öyleyse ne yapılmalıydı?
Kendi koşulları içinde kendine yetecek, yaratıcı, üretken ve bilimsel düşünebilen insanlar gerekti bu ülkeye. Daha Kurtuluş Savaşı’nın başladığı günlerden itibaren Atatürk ve arkadaşlarının kurultaylar toplayarak, uzmanlar getirterek, Batıya insanlar göndererek çare aradığı bu soruna çözüm, yine kendi insanımızdan geldi.
Bu safhaya gelirken kat edilen yolu ve yapılanları, yapılanların dayandığı politikaları ve ilkeleri aşağıdaki tabloda bir arada göreceksiniz.
Türkiye'de Eğitime Yön Veren Temel Yasa, Reform, Doküman, Politika ve Değerler
YASALAR |
REFORMLAR |
DOKÜMANLAR |
POLİTİKA VE DEĞERLER |
-“Tevhid-i Tedrisat Kanunu” /430/29.4. 1340 (1924). - “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” /1353/3.11.1928. - “Maarif Teşkilâtına Dair Kanun” /789/3.4.1926. - “Maarif Vekaleti Merkez Teşkilâtı ve Vazifeleri Hakkında Kanun” /2287/22.6.1933. - “İlkmektep Muallim ve Vazifeleri Hakkında Kanun” /842/2.6.1926. - “Köy Eğitmenleri Kanunu” /3238/24.6.1937. “Köy Enstitüleri Kanunu” /3803/22.4.1940. - “Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilât Kanunu” /4274/25.6.1942. - “Korunmaya Muhtaç Çocuklar Hakkında Kanun” /5387/27.5.1949. - “Orta Tedrisat Muallimleri Kanunu” /439/7.4. 1340 (1924). - “İstanbul Darülfünunu‟nun İlgasına ve Maarif Vekaletince Yeni Bir Üniversite Kuruluşuna Dair Kanun” /2252/6.6.1933. - “İlköğretim ve Eğitim Kanunu” /222/5.1.1961. - “Millî Eğitim Temel Kanunu” /1739/14.6.1973. - “İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve Meslekî Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun ile 24.3.1988 Tarihli ve 3418 SayılıKanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkında Kanun” /4306/18.8.1997 - “Yükseköğretim Kanunu” /2547/4.11.1981. |
20 Ocak 1921 / Teşkilât-ı Esasiye. • 29 Ekim 1923 / cumhuriyetin ilânı. • Şer‟iye Mahkemelerinin Kaldırılması / 8 Nisan 1924. • 491 Sayılı Teşkilât-ı Esasiye Kanunu / 20 Nisan 1924. • Şapka Giyilmesi Kanunu / 25 Kasım 1925. • Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılması / 30 Kasım 1925. • Avrupaî Takvim ve Saatin Kabulü / 26 Aralık 1925. • Medeni Kanunun Kabulü / 12 Şubat 1926. • Latin Rakamlarının Kabulü / 24 Mayıs 1928. • Latin Alfabesinin Kabulü / 3 Kasım 1928. • Millet Mektepleri / 1928. • Halk okuma Odaları / 1930. • Halk Evleri / 1932. • Eğitmen Kursları / 1936. • Köy Enstitüleri / 1940 |
İlköğretim - 1968 - 2005 - 1924 Programı. - 1931 Programı. - 1934 Programı. - 1938 Programı. - 1949 Programı. - 1952 Programı. - 1956 Programı. - 1970 Programı - IX. Şûra Programı (24 Haziran -4 Temmuz 1974). - 1991-1992 Programı / Ders Geçme ve Kredi Düzeni. - 1995-1996 Programı / Sınıf Geçme Düzeni. - 2005-2006 Programı “İlkmektepler Talimatnamesi” /1929 - “Lise ve Ortaokullar Yönetmeliği” (1976). - |
• Millîleştirme devri (29 Ekim 1923-1938) ve bu devrin genel karakteristiği - millî karakter motifi, - bilim ve teknik motifi, - ekonomi motifi, - birlik ilkesi, - bilgisizliği ortadan kaldırma ilkesi, - millîlik ilkesi, - modernleştirme ilkesi, - bilimsellik ilkesi, - işe dayalı eğitim ilkesi, - disiplin ilkesi, - karma eğitim ilkesi, - laikleştirme ilkesi. • Hümanistleştirme Devri (1938-1950). • Amerikalaştırma Devri (1950-1960). • Plânlaştırma Devri (1960-1980). • Neoliberalizm Devri (1980 ve sonrası) |
Kaynak: Muhsin Hesapçıoğlu, Türkiye‟de Cumhuriyet Dönemi Eğitim Politikası ve Felsefesi, Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Dergisi, 29(29), 2009: 122-125.
Yasalar hazırlamak, bunları uygulamak, reformlar yapmak, dünü anlamak, yaşamı yarınlar için düzenlemek, bunları belgelere bağlamak…
Ya Zihniyet?
Kemalist, akılcı ve gerçekçi; yani ilerici, devrimci ve ulusun kimliğine, çıkarlarına uygun…
Ulusu o güne kadar hurafelere boğan, karanlıklarda yürüten yobaz;kendilerini İslami bir misyon sahibi gibi gösteren şeyh ve müritleri ile zenginlerin çıkarlarına uygun halde yaşatan zihniyeti kökten mahkûm ederek yurttaşına yeni ufuklar açan zihniyet…
Yani laik ve demokrat dünya görüşü.
Eğitimin de bu zihniyete uygun biçimlendirilmesi gerekiyordu.
Elbette her eğitim sistemi, bir insan tipi yaratmak ister. Cumhuriyet de geleceğini biçimlendirecek bir insan tipi yaratmak/ yetiştirmek istiyordu. Gidip rahlenin önüne diz çöküp sallana sallana ne dediğini anlamadığı metinleri seslendiren değil, okuduğunu anlayan, anladıklarını ve öğrendiklerini hayatına uyarlayan, sorgulayan, üreten ve geliştirdiği bu yeteneklerini vatandaşına aktaran insan…
Bu insan, iş içinde bizzat yaparak yaşayarak öğrenen, yaparak yaşatarak öğreten insan olmalıydı.
17 Nisan 1940’ta çıkan 3803 sayılı yasayla, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç (Tonguç baba), cumhuriyetin yetiştirmeyi hedeflediği bu insanı yetiştirecek kurumları, Köy Enstitülerini kurdu.
Kurum daha ilk verilerini ürettiğinde o kadar başarılı idi ki“mütegallibe, ağa, zadegan ve şeyh” takımı bütün müfteri, yalancı, sahtekar, bencil özellikleriyle bu kurumlara saldırdı. Çünkü başarılı kurum daha birkaç sene yaşasaydı bunların toplumdak,i olumsuz etkilerini silecek; aynı zamanda halkı aydınlatacak, uygarlığa refaha götürecek, ülkeyi bayındır kılacak insanları yetişecekti.
Bugün ülkede işsizlik başat sorun ise,
Bugün ülkede pahalılık almış başını gidiyorsa,
Bugün ülkede enflasyon canavarı halkın iliğini sömürüyorsa,
Bugün ülkenin hazinesi tamtakırsa,
Bugün devletimiz de insanlarımız da borç batağında yüzüyorsa,
Eğitim paralı hale gelmiş, devlet okulları itibar edilmeyen kurumlar haline düşürülmüşse ve çocuklarımızın başarıları yerlerde sürünecek düzeyde ise,
gençlerimiz yurt dışına kaçmak için fırsatlar arıyorsa…
Bütün bunların en önemli, en başat nedenlerinden biri bu eğitim kurumlarının kapatılmış olmasıdır.
Bu kurumlar yeniden kurulabilir mi?
Hayır. Kurulamaz.
Köy Enstitüleri kurulurken ülkede nüfusun %90’ı köylerde yaşıyordu. Şimdi ise nüfusumuzun sadece %17’si köylerde yaşıyor.
Köy Enstitüleri kurulurken halkın okuma yazma oranı %8-%10’lar civarındaydı, şimdi %90 düzeyinde.
Heraklitos ne demiş: Bir suda iki kez çimilmez.
Bugün, Köy Enstitüleri mantığı ile fakat günümüzün koşullarına uygun bilim, teknik ve sanat konularında çalışan “Kent Akademileri” kurulmalıdır.
Ne zaman başlarsak bir önceki güne oranla geç kalmış oluruz.
A.Ümit Aloğlu, 11 Nisan 2022, Mezitli