Bu gün canım uzaklara gitmek istemedi. Havalar da iyice soğudu, deniz hareketlendi. Sahile gitmek, biraz gezinmek bana iyi gelecek diye düşündüm. Denizi de böyle deli haliyle severim. Durgun, çarşaf gibi serilmiş, uyumuş su birikintisinin sevilecek bir hali yoktur; dalgaların, sahile topuklu ayakkabıları ile zemini döve döve rakseden bir İspanyol dansözünün jüponu gibi köpük köpük vuran dalgaların insanda uyandırdığı çağrışımları severim. Yürürken insan beyni de yürüyor, bazen uzaklara, bazen içinde bulunduğun hale bazen de görmekte olduğun çevreye dair düşünceler üretiyor insan beyni. Mezitli’nin Viranşehir Mahallesi kıyıları, İzmir kıyılarına benzer. Biraz küçültülmüş örneği gibidir; güzel ve sevimli… Kafeler, lokantalar, birahaneler cıvıl cıvıldır; dolup dolup boşalır. Bu semtin kahveleri bir arka sokağa hayat verir; daha alçak gönüllü, daha sakin ve durmuş oturmuş mekanlardır. Gençler, gerektiğinde hayal kurmak için mi bilmem, denizi gören mekanları severler; ama ben ve akranlarım çayımızı, kahvemizi arka sokakların kahvelerinde yudumlamayı yeğleriz. Bu kahvelerin en kıraathane hissi vereni kendisi sahilde olmasa da adı Sahil Kahvesi olanıdır. Yüksek tavanlı, bol pencereli, duvarları asılları kadar olmasa da değerli röprodüksiyonlarla süslü, bahçesindeki rengârenk çiçeklerle, artık solmaya durmuş domates ve süs biberleriyle canfeza bir mekândır.
İçeri girdiğimde ortalık sessizdi. Herkes süt dökmüş kedi bibi önüne bakıyor, elinde çay bardağı olanlar ara sıra çayından bir yudum alırken diğerlerini de kontrol ediyordu. Başı dik duranlar Doğulu kardeşlerimizdi. Çerkez Tahsin biraz tetikte duruyordu, kimden nasıl bir söz geleceğini, icabında nasıl bir cevap vereceğini düşündüğü belliydi. Suriyeli, henüz yeterince Türkçe bilmediği için daha dikkatliydi, öyle ya söyleneni nasıl anlayacak, sıkı iktidar yanlısı olarak nasıl cevap verecekti dikkatli olmazsa… Koca Yörük, her zaman olduğu gibi doğayı ve insanı yeterince tanıdığından emin, umursamaz duruyordu. Sağlık memuru Avni Bey, biraz mesafeli, ağzında maskesi ile insanlara covir19 bulaşacak korkusuyla oturuyor, ama evde kalmayı bir türlü becerememenin sıkıntısını ise üzerinden atamıyordu. O da biraz utangaç biçimde iktidar taraftarıydı. Hepsini teker teker gözden geçirdim, illa ki bir yerden başlamalıydım söze:
- Kim sizi böyle dut yemiş bülbüle döndürdü? Dedim, ortaya.
Hepsi yüzüme baktı, kimse bir söz söylemedi. Anladım, Suriyeli kızdırdı yine sizi. Bir söz de söyleyemiyorsunuz; çünkü ne söyleseniz boş. Öyle mi Suriyeli kardeş, sen mi kızdırdın bunları.
-Ben, dedi Suriyeli, durakladı, sonra neden bilmem karar verdi konuşmaya, ben niye kızdıracakmışım bunları Ahmet Emmi. Bunlar doğuştan kızgın. Akdenizli bunlar, Akdenizli.
-Ne dedin, dedi Doğulu Bircan, ne diye Akdenizli olacakmışım ben?
- Sen, dedi Suriyeli, Doğulusun ama burada yaşaya yaşaya buralılaşmışsın. Halin ortada…
-Anlaşıldı,Suriyeli, yine sen bir kılçık atmışsın ortaya, söyle bakalım ne dedin bu insanlara?
-Ben bir şey demedim, Bahçeli İmamoğlu istifa etsin; istifasını vermezse görevden alınsın, demiş. Bunu söyledim. Herkes hop oturdu hop kalktı. Birbirlerine girdiler. Şimdi de susuyorlar.
-Bunca adam Bahçeli’nin sözüne mi kızıyor?
-Evet, vallahi ve billahi…
- Delirdiniz mi siz, dedim cemaate, Bahçeli Anayasa Mahkemesi içim bile “kapatılsın” dedi.
- Tabii, Ahmet Amca doğru diyor, dedi, Doğulu, HDP için de Allah’ın günü kapatılsın diye bağırıyor.
- CHP kapatılsın dedi adam, TTB kapatılsın dedi.
Çerkez Tahsin nihayet dayanamadı;
--Adam yasakçı, adam güvenlikçi, adam diktacı… Ona göre kendisi gibi düşünmeyen herkes ya ölsün ya vatanını terk etsin.
-Haydi haydi, Çerkez’i, Çeçen’i, Türkmen’i, Kıpçak’ı falan sever o!
- Yok vallahi, kendisine karşı koyan olsun, değil Türkmen’i, Çerkez’i, Kıpçak’ı Altay Türk’ünü bile sevmez o.
Çerkez Tahsin öyle bir edayla söyledi ki bu sözü, bütün makaralar çözüldü, kahkaha koptu, kahvede. Koca Yörük dayanamadı,
- Haşim! Diye ünledi, kelle say çay getir, benden!
A. Ümit Aloğlu, 14 Ocak 2022, Kuzucubelen