Politika sonraya kalsın, vicdandan söz edelim:
Türkçe Sözlük vicdanı şöyle tanımlıyor: Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç…
Bu sözlük tanımını şöyle anlayabiliriz: Bir toplumsal varlık olarak insanın adalet, eşitlik, dürüstlük gibi değer yargılarını göz önünde bulundurarak hareket etmesi halidir vicdan. ...
Din açısından vicdan, insanın, içinde bulunduğu durumla ilgili olarak ahlâkî otorite, ahlâkî değerler ve eylemler hakkında hüküm verme ve yargılama yeteneğidir.
Klasik İslâmî mantığa göre ise iç duyularla kavranan, insanoğluna doğuştan yerleştirilmiş, ona iç huzuru veya sıkıntısı vererek uyaran yetenek…
Batılı düşünür Erich Fromm, bunlardan birazcık farkla vicdanı iki boyutta inceliyor: 1- otoriter vicdan, 2- insanî vicdan.
Freud’un üst ben- (süper ego) dediği otoriter vicdan, başkalarını memnun etmek istediğimizde otaya çıkan, kızdırmaktan korktuğumuz otoritenin içselleştirilmiş halidir. Daha basit ifadesiyle, buyruk ve yasakları temsil eden duygudur.
İnsanî (hümanist) vicdan, bizim günlük yaşamımızda kullandıklarımıza epeyce yakındır: Her insanın içinde var olan, dış yaptırım ve ödüllerden bağımsız karar veren terazili ses… Bu ses, bize neyin insana yakışan, neyin insana- insanlığa yakışmayan olduğunu, yaşam için neyin yapıcı, neyin yıkıcı olduğunu söyler.
Politikaya gelince: Politikanın vicdanla ilişkisi yaşamsaldır. Şu toplumları yönetirken izlenmesi gereken yolu tarif eden politika, toplumsal vicdanı – insanî vicdanı öne çıkarır, toplumda da otoriter vicdanın adaletle yaşatıldığını göstermesi gerektiği için iyinin, doğrunun, yararlının, gelişmenin egemen olduğu bir siyasi ortamdan söz edebiliriz. Bir toplumda yöneticiler otoriter vicdanı öncelleyip kişisel vicdanı susturursa orada siyasal sistem iflas eder; toplum, anarşi ortamına dönüşür. Devletlerin yaşam kaynağı olan adalet ortadan kalkar, toplumun can damarları olan kurumlar çürür.
Dün, otobüste bir ak saçlının şu cümlelerini duydum:
- Bir toplumda, yasalara uygun şekilde, doğru dürüst işleyen; rüşvetin, yolsuzluğun bulaşmadığı bir tek kurum kalmaz mı? Ordudan eğitime, karayollarından havayollarına, sağlıktan gümrüğe, aklınıza ne geliyorsa hepsi rüşvete, yolsuzluğa, israfa, har vurup harman savurmaya kurban edilir de bütün vatan, dağından ovasına, ırmağından yaylasına, ormanından çayırına, koylarından denizlerine kadar yağmaya kurban edilir mi?
Ak saçlıyı dinlerken içimden, “Eyvah dedim, toplumsal vicdan kanamaya başlamış. Bu acıklı bir durumdur, siyasiler hiç gecikmeden bu toplumsal vicdanın kanamasını durdurmalıdır. “
***
Siz ne dersiniz?