Sevgili Ünlemcim,
Gönlümün Sehharı,
Bugün seni biraz, hayır biraz değil asırlar öncesine götüreceğim.
Günümüze ne olmuş dersen, haklısın; ama bir nedeni var oralara gitmemizin. Söyleyeceğim.
16. Yüzyılın ders kitaplarına girmemiş ama çok değerli şairlerinden biri Revânî'dir.(1475?-1524)
Revânî'yi değerli kılan bir çok neden var: Bir kez hamse şairidir Revânî.i Ancak bence asıl değeri, Germiyanlı musahib- nedim şairler geleneğini sürdürmesinden ileri geliyor. ii
Onu sevenlerin çoğu gibi ben de "Sakineme"sini çok beğenirim. Biraz sonra ondan bir iki beyit sunacağım sana.
Sakiname, Türk Edebiyatına Ali Şîr Nevâî'nin "Sakiname"siyle girmiştir. Başlangıçta "divan" larda bir bölüm olarak yer alan sakinameler giderek bağımsız bir türe dönüşmüş, "işretnameler" olarak gelişmiştir. Revânî'nin işretnamesi gerçekten her yanıyla mükemmel bir sakinamedir.
Revânî, acımasız bir eleştirmen olan Lâtifî'nin " ...erbab-ı nazmın a'yanından ... tarzında mûcid ve mümtaz ve tarikinde bi- enbaz(bulunmaz, emsalsiz)" diye andığı bir işret ehli şairdir.
İşte sözün burasında ünlü dizesini anmak gerekir:
"İçelim subha degin onmaz isek onmayalım." (Sabaha kadar içelim, onmayacaksak (varsın) onmayalım.)
Germiyanoğlu I. Yakup'un Arapça ve Farsça ağırlıklı dille yazılan şiirleri anlamadığını, Türkçe yazmalarını istemesi üzerine Germiyanlı şairler, kimi edebiyat tarihçilerinin bir Türkleşme hareketi olarak değil; ancak "divan şiirinin gelişme çizgisinde mahallileşme" cereyanı olarak değerlendirdikleri "basitane - Türki-i basit" tarzına uymuşlardır. Örneğin, dönemin en ünlü şairlerinden Şeyhî, Germiyanlı şairlerin yolundan giderek yazmaya çalışmış, ünlü Harname'sini bu tarzda yaratmıştır.
Seni daha fazla yormadan başta sözünü ettiğim hususa döneyim: Günümüzde kimi şairler şu II. Yeni geleneğine bağlı kalarak anlaşılmaz şiirler yazmaya devam ediyorlar. Kimi dergilerde o tarz şiirleri görüyor, Germiyanlı Beylerin Arapça Farsça karışımı Osmanlıca ile yazılan şiirleri anlamaması gibi ben de bu tarzda yazılanlarda ne dendiğini anlayamıyorum. Bunları anlamaya mı çalışmalı, kınamalı mı yoksa bunlara karşı bigane mi kalmalı sorusuna cevap ararken karşıma Revânî'nin bir beyti çıktı:
"Yazalar okıyalar ş'i'r ü inşâ
"Ki her bir sözleri ola muammâ"
Demek ki anlaşılmaz yazmak geleneği daha 16. yüzyılın başlarında varmış. Biz bunu Batı şiiri geleneğinde ve bizim Servet-i Fünun - Fecr-î Ati şiirinde de yoğun olarak görüyoruz: Ahmet Haşim ne diyor:"Şairin lisanı, 'nesir' gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere vücut bulmuş, musiki ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakın, mutavassıt(aracılık eden- aracı) bir lisandır."
O günden bugüne sürüp gelen bu anlayışı tartışmak bu mektubu fazla uzatır; senin de tahammülünü zorlar. Onu başka bir mektupta konuşalım . Bence birazcık şiir okumayı hak ettik.
Birkaç Revanî beytine ne dersin?
İşretnameden olsun, dediğini duyar gibiyim:
İşte bahar:
Yine abdal-ı Rum olmuş semenler (yasemin, yasemin yaprağı)
Elifler çekti göğsüne çemenler
Müthiş değil mi? Yaseminlerin , Anadolu'yu fethe çıkmış Müslüman cengaverleri abdal-ı Rum'a, uzayan çimen yapraklarının elife benzetilmesi bana çok etkileyici geldi, sen nasıl buldun?
İşte yaz:
Sovudup kar ile evvel şarabı
Getürün ortaya sonra kebabı
(Unutmayalım ki beyler, yazın yaylaktadırlar, işleri güçleri yemek içmek, (ayş ü tarab) dır.
İşte sonbahar:
Hazan dilberleri donandı fi'l hâl(hemen, şimdi)
Kimi narenci giymiş kimi lal
Ve kış:
Şita şahına olmuş baht me'mur
Sular düzmüş onunçün taht-ı billur.
(Baht, kış sultanına memur olmuş, sular onun için billur taht kurmuş)
Böyle beyt beyt şiir mi okunur Ümit, dediğini duyuyorum. Haklısın. Madem öyle, bir gazel okuyalım Revânî'den:
Seni redifli Gazel
Bî-vefâ dildâr imişsin böyle bilmezdüm seni
Hem-dem-i ağyâr imişsin böyle bilmezdüm seni
Gûşe-i dükkâna geçmişsin nigâra gül gibi
Şâhid-i bâzâr imişsin böyle bilmezdüm seni
Gönlümi nâzüklik ile alup inkâr eyledün
Hey ne nâzük yâr imişsin böyle bilmezdüm seni
Kâküli vasfında güftârum görüp dilber didi
Sözde kıl yarar imişsin böyle bilmezdüm seni
Gönlini aldun Revânî'nün ‘aceb sihr eyledün
Sen hoş bir sehhâr imişsin böyle bilmezdüm seni
Çok mu uzattım?Tamam, burada kesiyorum bu mektubu.
Hoşça kal,
Esen kal,
Şiirde kal,
Şiir kal.
Ahmet Ümit Aloğlu
i Beş mesnevisi olan şairlere hamse şairi deniyor. ii Germiyanoğulları beyliğinin merkezi Kütahya, 13,14 ve15 yüzyıllarda Anadolu'nun önemli bir kültür merkezi olmuştur. Germiyan Beyleri sanata, sanatçıya özellikle de şiire ve dolayısı ile şairlere önem vermişler, onları musahib ve nedim edinmişlerdir. Bu musahib şairler salt şiir yazmamışlar Arap ve İran edebiyatından önemli çeviriler de yapmışlar; onlardan esinlenmişler, onların eserlerine nazireler yapmışlar, şerhler düşmüşler, kısaca bir fikir ve kültür ortamı yaratmışlardır. Birer uç beyliği olan bu yörede sanat anlayışı bakımından yüksek zümrenin değil, halkın sanat anlayışı egemen olmuş, beyler şairlerine "Arapça ve Farsça anlamıyorum, Türkçe yazın" demişler, bu yörelerde sarayında Farsça konuşulan devlet dili Farsça olan Selçuklularınkinden ayrı bir kültür muhiti yaratmışlardır. Kütahya, Osmanlı egemenliğine girdikten sonra şehzadelerin eğitim aldıkları, deneyim kazandıkları bir vilayet olarak kalmış, buraya gönderilen şehzadeler, bu sanat geleneğini sürdürmüşler... Şimdi neden bu kadar gericileşmiş bu kent deme, çünkü çok derinden incelenmesi gereken bir sosyolojik olgudur bu! Şu kadarını söyleyeyim, Osmanlı yozlaştıkça kurtuluşu dinde aramış, bu da yobazların özellikle kültür muhitlerine , önemli büyük kentlere egemen olmalarını sağlamıştır.
Ahmet Ümit Aloğlu