Mezitli’nin bir köyündeyim. (Şimdi mahalle) Yanımda emekli bir öğretmen arkadaşım var. Köy kahvesinde, ulu bir çınarın altındaki masada üç yaşlı görünümlü köylü, ellerinde tespih, suskun oturuyorlar. Bu üç kişi susmaktan sıkılmışlardır diye düşünüyor, onlara doğru yürüyorum. Selam verip izin bile almadan masanın bir köşesine , selam verip oturuyorum, arkadaşım da yanıma ilişiyor.
Hoş beşten sonra en konuşkan olanına soruyorum:
- Ağa, oğuldan uşaktan ne haber?
- İki oğlum var, Allah bağışlarsa, diyor.
- Allah bağışlasın diyorum merak etmişim gibi soruyorum:
- Yaşları kaç?
--Otuzu aştılar hamdolsun.
-Cumhurbaşkanımızın oğullarıyla akranlar anlaşılan.
-Eh öyle sayılır.
-Seninkilerin de gemicikleri var mı?
Çarıklı erkan-ı harp, soru ağzımdan çıkarken söze giriyor:
-Dur hemşerim, senin sözü getireceğin yer belli oldu. Bizim inancımıza göre “el rızk el Allah”tır. Biz Allah’ın işine karışanlardan değiliz. Kime gemi, kime gemicik, kime at, kime eşek vereceğini “O” bilir.
Sözün bittiği yerdeydik. Çaylarımız geldi, çıt çıkarmadan içtik. Garsona,”Kaç çay içildi bu masada?” diyecek oldum, o konuşkan köylü araya girdi:
- Uzattın arkadaş, konuksan konukluğunu bil, sana ne bizim çayımızdan? Diye çıkıştı. Sözü uzatsam dayak yer miydik, bilmiyorum.
Aradan yıllar geçti. Yolum bir kez daha sözünü ettiğimiz köye düştü. İlginçtir, aynı kahvede, çınarın altındaki masada aynı üç mahalleli oturmuş sigara içiyor, yine tespih çekiyordu. Selam verdim.
- Beni anımsayanınız oldu mu, dedim.
Konuşkan olanı,
-Anımsadım, Allah’ın işine karışansın sen, dedi.
-Haşa dedim, biz Allah’ın işine ne had ile karışalım. Karışmayız da; ancak Allah’ın işi ile Allah’ın işi olmayanı ayırt ederiz, dedim, masalarına oturmadan yan masaya yöneldim. Kendimi “Hala aynı kafadalar” diye söylenirken yakaladım. Daha masaya oturmadan konuşkan vatandaş yanıma geldi,
-Ayıp ettiniz, bizi tepip gittiniz, siz gelmezseniz biz masanıza geleceğiz, dedi. O daha bunları söylerken diğer iki kişi de geldiler. Hepsine “Buyurun!” demek durumunda kaldım. Garsonu çağırdım. Hepimiz kekik içmeye karar verdik. Kekiklerimizi beklerken en sessiz olanı,
- Hayırdır, seçim yok, propaganda yok, ne hizmet buralardasınız? Dedi.
-Doğrusunu söylememe izin verir misiniz, dedim. Bir ağızdan,
-Estağfurullah, buyur, dediler.
-Siz şu gemicikler meselesinde aynı şekilde mi düşünüyorsunuz diye merak ediyorum, sorup öğrenmeye geldim, dedim. Sustular, bakıştılar. Konuşkan olanı, adı da Hasan’mış,
- Hemşerim, dedi, elbette rızık verici Allah’tır. Ancak rızkın da helâlı ve haramı vardır. Bizimkileri, inşallah helalinden yiyorlardır rızıklarını, dedi.
El rık El Allah anlayışından rızkın haramı vardır, helalı vardır noktasına gelmişlerdi. Bunu belirginleştirmek istedim:
-Pekiyi, dedim, bir seçim olursa oyunuz nereye?
-O söylenmez, dedi, sessiz olanı.
Hiç konuşmayanın sesini duydum:
-Oy gizli, tasnifi açık değil mi hemşerim!
- Haklısınız, dedim.
Ben alacağımı almıştım, izin alıp kalkıp yoluma devam ettim. Ağzımdan “Hayırlısı!” sözcüğü döküldü.
A.Ümit Aloğlu, 31.08.2022, Kuzucubelen