Demokrasi, yönetimde, vatandaşların devlet politikalarını şekillendirirken eşit haklara sahip olma biçimi ise cumhuriyet de demokrasinin uygulanış şekillerinden biri diye tanımlanabilir.
Cumhuriyet, bir yönetim biçimi, rejimdir; demokrasi, cumhuriyetin uygulanış biçimlerinden biridir. Demokrasinin uygulanış biçimlerine baktığımızda, "dinî cumhuriyet", "sosyalist cumhuriyet", “oligarşik cumhuriyet" gibi bir çok görünümü ile karşılaşırız; ancak demokratik cumhuriyetlerin temel özelliği, yönetimi sağlayacak olan meclisin ve ülkeyi temsil edecek başkanın halk tarafından seçilmesidir. Ne var ki, İsveç'te, İngiltere'de olduğu gibi halkın seçmediği kral ya da kraliçeler, devleti temsil yetkisinde bulunabilmektedir. Çağımızda bu tür cumhuriyetlerde bile yönetim yetkisi halkın, yani halkın seçtiklerinin elindedir.
Böylesi demokrasilere "oligarşik demokrasi" denebilir. Bir cumhuriyetin demokratik cumhuriyet olabilmesi için o ülke halklarının, özgür iradeleri ile katılımcı olarak yönetim ve denetim süreçlerinde söz sahibi olması gerekir. Başka bir söyleyişle, halkın yönetim süreçlerine doğrudan katıldığı, sivil kurum, kuruluş ve kadroları ile farklı inanç ve kültürlerin, bir bütünlük (Mozaik örneği uygun bir benzetmedir) oluşturacak şekilde devlet yapılanmasını gerçekleştirmesi gerekir.
Bu yapılandırmada "güçler ayrılığı" yani yasama, yürütme ve yargı erklerinin farklı organlar eliyle, birbirlerini denetleyerek yürütülmesi ölçütü ise demokrasinin olmazsa olmazlarındandır. Eğer yasama, yürütme ve yargı erkleri bir elde toplanıyorsa "güçler birliğinden" ayrı organlarca kullanılıyorsa "güçler ayrılığı"ndan söz ediyoruz, demektir. Ünlü düşünür John Locke, iktidarın gücünü yasama, yürütme ve "federatif" olarak ayırmaktadır. Federatif gücü ise, savaş ve barış dahil devletin kendi dışındaki kişilerle, topluluklarla her türlü işlemi yapma gücü olarak tanımlamaktadır... Bu ayrımda John Locke'ın amacı, iktidarın paylaşımını sağlayarak demokrasinin gelişmesini sağlamak, iktidara gelen kişilerin kendi tiranlıklarını kurmalarını engellemektir.
Bizim demokrasimizin işleyememesinin nedeni, iktidara gelenlerin hemen tiranlaşması, Şark kurnazlıklarına yatması, meydanlarda, seçim bildirgelerinde verdiği sözleri tutmaması; ettiği vaatleri unutması ya da minare kılıfına sokması; iktidar gücünü paylaşamaması; yapmadıklarını yapmış gibi göstermesi, yalan dolan ve algı yönetimi ile anti demokratik uygulamalarını demokrasi uygulaması gibi göstermesidir. Bunda, halkımıza, "demokrasi"nin, ekonomik liberalizmle liberal demokrasinin ayrımını yapmadan, belki de bile isteye karıştırılarak sunulmasının vebali vardır. Belki de bu nedenle halkımız, 1950'den beri yöneticilerin tiranlaşmasında bir sakınca görmemektedir. Bunun nedeni de binlerce yıldır tek adamlarca yönetilmesi yanında İslamiyetten öğrendiği biat kültürüdür.
********
Not: Bizim, bilerek önemsediğimiz cumhuriyetimiz, çok partili hayata geçtiğimiz günlerden beri tiranlaşma eğilimi içindeydi. Tek adam rejimine geçtiğimizden beri ise bu tiranlaşmanın adı, “başkanlık rejimi”, “tek adam rejimi” adıyla anlatılır oldu.
AHMET ÜMİT ALOĞLU