İster sığınmacı diyelim ister göçmen, ister mülteci diyelim bir takım insanlar, ya savaş nedeniyle, ya yurtlarında yürütülen siyasete ayak uyduramadıkları için ya da ideolojilerini yaymak için ve /veya daha iyi yaşam koşullarına ulaşmak için yurtlarından yuvalarından ayrılmışlar, yollara düşmüşler… Görünen o ki hemen hepsi İslam ülkelerinden Hıristiyan ülkelerine gitmeye çalışıyorlar. Burada dikkate değer olan, gittikleri ülkede İslam’ı egemen kılmak gibi bir tavır takınıyorlar…
Özelde ülkemize gelenler, değişik toplumsal düzeyde insanlar. Zenginleri var, esnafları, sanatçıları, beyaz yakalıları, bürokratları, akademisyenleri, politikacıları var; işçileri var, çiftçileri var; en çok da yoksulları var. Bu belirlemeyi Suriyeliler doğru kabul edebiliriz; ancak Afganlılar henüz meçhuller. Yıllar öncesinden başladı Afgan göçü. Bir zamanlar küçük kafileler halinde geldiler, küçük ayak işlerinde çalıştılar. Çobanlık yaptılar. Hatta bir zamanlar çoban ithal ettik Afganistan’dan.
ABD Afganistan’dan ayrılmaya karar verince orada koşullar değişti. Taliban hızla ülkenin yönetimini ele geçirmeye başladı. Bu durum, bir zamanlar Batı ölçüleriyle yaşamayla tanışmış Afganlıları ülkelerinden kaçmaya zorladı. Ne var ki kaçmaya başaranların arasına farklı kategorilerden insanlar katıldı; IŞİD militanlarından El kaidelisine, Taliban’ın tabanını oluşturan, dünyaya ve evrene bakışlarını dine dayandırdıklarını iddia eden ama biz Anadolu Müslümanlarının İslam anlayışı ile bağdaşmayan yaklaşımlarda insanlar…
Bu insanlar, yurdumuzun sahibi insanları giderek rahatsız etmeye başladı; çünkü Anadolu’nun, uygarlıklar yatağı, Mevlanaların, Hacı Bektaş-ı Veli’lerin, Yunus ve Kaygusuz’ların, Pir Sultan ve Aşık Veysellerin insan sevgisine dayalı, toleransla beslenen Batılıların deyimiyle Hümanizmasıyla uyuşmadılar.
Pekiyi ne yapmalı?
Bu sorunun, insanların bu insanlara bakışına göre değişen birkaç cevabı var:
Birinci guruptakilerin bir tek cevabı var: Çekip gitsinler, gitmiyorlarsa kovalım gitsinler…
İkinci guruptakilerin çözümü inançlara dayalı: Onlar da Müslüman, gelmişler, “el rızk el Allah”; yaşasınlar…
Üçüncü guruptakiler, daha kapitalist bir çerçeveden bakıyorlar: Zenginleri para getirdi, fakirleri sanayicimizi, kobilerimizi ucuz emekle ayakta tutuyor, bırakın kalsınlar…
Bir dördüncü guruptakiler ise konuya daha farklı bir pencereden bakıyor: Halkımız, “Bu ülkede yetmiş iki buçuk ırktan insan yaşar” der. Antropologlar, nüfus bilimciler, sosyologlar Anadolu’nun demografik yapısını inceleyenler henüz halkın, bence hiç de laf olsun diye söylemediğini düşündüğüm sayıya ulaşamadılar. Örneğin Bozkurt Güvenç Hoca 34 etnisiteyi saydı. Şimdi bu sayılara ulaşabilir miyiz? Bu insanlar nerelere gittiler? Belli ki baskın kültür, kendisinden geri düzeydeki kültürleri soğurdu, içinde eritti.
Ne demek istiyorum:
Suriyeliler ve Afganlılar için daha insanî politikalar üretmeliyiz: Devlet gibi devlet olup bu insanların rehabilitasyonunu sağlamalı, ülkemizde insan gibi yaşamalarını sağlayacak misafirperverliği göstermeli; ama bu süreçte onların da insanımıza zarar vermelerini, kendilerince kültürel hegemonya kurmaya kalkışmalarını önlemeli. Günü saati geldiğinde, yani yurtlarında insanca yaşama olanakları hazırlandığında da yurtlarına dönmeleri sağlamalı…
***
Buraya şu eklenmelidir: İlla burada kalmak isterlerse, ülkemize entegre olmuş, kültürümüzü benimsemiş, bizi rahatsız etmek bir yana bizimle yaşamaktan keyif alan, kendileri ile yaşamaktan keyif aldığımız insanlar olmalılar…