Yıllar önceydi, Macit başkan sahili doldurmuş, 10 kilometrelik bir park yapmıştı. 10 kilometrelik park çok güzeldi; ama bu deniz doldurularak yapılmışsa doğaya müdahale, ekolojik dengeye zarar vermekti. Bu acı gerçeği dile getiren var mıydı, anımsamıyorum.
O günlerde AB'ye girmek isteği AKP tarafından popülist bir söylem olarak şahlandırılmıştı; ancak AB'ye giremeyeceğimizi savunanlar, AB'ye girmeyi onların her istediğine evet demek kimliksizliği olarak değerlendirenler de vardı. Almanya'da yaşayan bir arkadaşım Mersin'e , bizi ziyarete gelmişti, ona Mersin'i gezdirdim. Eve dönüp balkona oturduğumuzda,
- AB de neymiş, gelsinler de kent görsünler, dedi, konuğum.
Koltuklarım kabardı.
Dün, yıllar sonra aynı konuğum Mersin'deydi. Sahil yolunu (Menderes Bulvarı) görmek istedi. İçim burkuldu, değişiklikleri görecekti. Acaba ne diyecekti bu Mersin sevdalısı?
İlk geldiğinde olduğu gibi Liman girişinden başladık gezimize. Tam Mersin Oteli'nin önünden geçerken "Yoğurt pazarı buketi gibiydi, duruyor değil mi?" demesin mi? Atatürk Müzesinin oradan sağa döndüm, Silifke Caddesinden Yoğurt Pazarına ulaşacağım. Arkadaşım bir çığlık attı. "A! dedi, burada bir bahçe vardı, betona çevirmişler. Neden izin verdiniz? Sesimi çıkarmadım. Çünkü Silifke Caddesini ve Yoğurt Pazarını , Menderes Bulvarının betonlaştırıldığını görünce daha kötüsünü işitecektim suçlamaların.
Yoğurt Pazarına vardığımızda "Kentin buketini yoldurmuşsunuz betonculara, yazık olsun, size", dedi. Sustum, Mersin Otelinin yanından sahile indim, olabildiğince trafiği ihlal etmeden batıya doğru seyrediyordum, "A burayı da betonluyorlar, burayı da diye söylenip durdu arkadaşım. Mezitli sahillerine vardığımızda yıkılmış, perişan edilmiş sahili görünce dayanamadı: "Siz insan değil misiniz, sahip olduklarınızı neden korumuyorsunuz? Yaz günlerinin cehennem sıcağında bu betonlar sizi yakacak farkında değil misiniz? Bunlar nasıl yönetici, yeşile, kırmızı görmüş boğa gibi saldırmışlar, siz nasıl insanlarsınız, bu katliama neden rıza gösteriyorsunuz!" diye bağırdıkça bağırdı. Yöneticilerin kentlilik bilincinden yoksunluğu mu kaldı eleştirilmedik, kültürsüzlüğü; uygarlık, kentlilik ve insan sevgisinden yoksunluğu mu? Sonra sakinleşti, "Hayır dedi, onlar zaten bu rant için iktidar oluyorlar; ama siz kentinize sahip çıkmalıydınız, üstelik Atatürk size kente sahip olmanızı vasiyet etmişti!" Arabadan indi, dağa doğru yürümeye başladı, arabayı uygun bir yere park edip arkasından yetiştim, öfkesinden gözleri dolu doluydu. .
- Dönelim, dedim.
-Artık Mersin diye bir sevgilim yok, dedi, göz yaşlarını tutamadı...
Akşam balkonda onu teselli etmeye çalıştım, kentin daha modern bir görünüme kavuşacağını umduğumu söyledim, sinirlendi,
- Biliyor musun dedi, sömürge ülkelerin bütün kentleri böyle ranta kurban ediliyor, Avrupa'da böyle bir rezalete hiçbir ülkede rastlamazsın.
Sustum...
Ahmet Ümit Aloğu