Bu metin, yerel seçimlerden önce yazılmıştı, yayımlanmamış. Bir kenara atamadım. Emeğime acıdım. Okumasanız da olur.
1980’lerden bu yana Dünyanın her tarafında kentten kente, ülkeden ülkeye değişiklikler göstererek yayılmış bir liberalist- kapitalist belediyecilik anlayışı egemen. Yani, neredeyse dünyamızda belediyeler, kapitalist liberalizmin uygulayıcıları oldular.
Yüz yılımızda neo- liberal kapitalizmin belediyelerdeki işleyişini beş maddede toplayabiliriz:
1- Sermaye kesiminin, kentsel gayrimenkulü soğurmasına meclis kararlarıyla olanak hazırlıyorlar. (Giderek artan emlak ve inşaat sektörünün spekülatif taleplerini meclis kararlarıyla karşılamak ve artan belediye borçlarını arsa/ emlak satarak ödemek temel yöntemdir.)
2- Karar süreçlerine daha etkin biçimde katılan sermaye çevrelerinin kendilerini yerel büyüme koalisyonunun sözcüsü olarak sunmalarına olanak hazırlıyorlar.
3- Yerelliğin olanaklarını, yerelliğe para ve yatırım sermayesi çekmek adıyla avantajları sermaye kesimine sunuyorlar.
4- Giderleri azaltma savıyla personel sayısını azaltarak taşeronluğa, ihaleciliğe ve benzeri uygulamalara öncelik veriyorlar.
5- Belediyelerin verebileceği kolektif hizmetleri budayıp piyasalaştırarak belediyeciliğin sosyal boyutlarını ve işgücünün yeniden üretim işlevini arka plana atıyorlar.
Bu politikalar, ülkemizde, ANAP ile yaygınlaşmış, her kentin özelliğine göre biçimlendirilmiş, yaygınlaştırılmıştır. Dünya örneklerinden farklı olarak bizde İslamî belediyecilik teorileriyle(!) birleştirilmiş, bize özgü bir neo- liberal belediyecilik inşa edilmiştir.
Giderek iyice palazlatılan, yarıştıklarının önüne geçirilen İslâmî sermaye, sözünü ettiğimiz yöntemleri belediyecilikle buluşturmuş/ kucaklaşmalarını sağlamıştır. Hatta Sosyal Demokrat başkanlar bile bu rüzgârın etkisinden kurtulamamışlardır.
Çerçevisi çizilmeye çalışılan sosyal yapı, CHP’li Belediyeleri de toplu düğün, toplu sünnet,
toplu yardım, ramazan sofrası (iftar sofrası) uygulamalarına itmiştir. Ancak bu belediyeler, cemaat, tarikat, hemşeri gurupları gibi sivil inisiyatiflere dayanan bir sosyalizasyon dizgesinden ve desteğinden yoksun olduklarından kendilerine özgü, “özgün” bir model geliştirememişlerdir. Oysa önlerinde önemli başarılara imza atmış modeller vardır:
Fikri Sönmez belediyeciliği
Osman Kambur belediyeciliği,
Yılmaz Büyükerşen belediyeciliği gibi…
Not: Son yerel yönetimler seçimi ile belediyelerde iktidara gelen partiler, pandemi koşullarının da zorlamasıyla farklı, sosyal içeri daha belirgin belediyeciliğe kaymışlar, yeni anlayışlar ve uygulamalar üretmişlerdir. Bunlar,bugün sıradan gibi, gerektiği için yapılan çalışmalar gibi görünse de ileride sosyal bilimciler tarafından incelenecek önemde ve modellik niteliğindedir..