İlginç şeyler oluyor ülkemde; izlemekten öte bir şey yapamıyorum.
Basit bir örnek vereyim:
Bu ülke, dış politikasını "yurtta barış, dünyada barış" ilkesi üstüne kurmuştu. İşler tersine döndü "yurt içinde savaş, dünyada savaş" ilkesi ile yönetiliyoruz.
Ben burada buna benzer şeyler yazıyorum diye sosyal medyadan bir arkadaş, bana öğütler veriyor: "Siz nasıl solcusunuz? Siz ABD emperyalizmine hayır, demiyor muydunuz? Ülke bilfiil ABD ile savaşıyor; RTE'yi neden desteklemiyorsunuz, diyor. Olası cevapları da önlüyor: Tamam biliyoruz yolsuzluk iddiaları var, FETÖ ile işbirliği var, yağma var, tek adam bütün yönetime, yürütmeye ve yargıya hakim vs. bunları biliyoruz, dinlemekten bıktık, bugün vatan günüdür, devlet günüdür, destekleyin AKP'yi ve CB'yi diyor...
Desteklersek ne olacak, ülkeyi içinde bulunduğu çıkmazlara bunlar sokmadı mı, daha beterini yapsınlar, diye sormaya kalkıştım, ağzımın payını verdi genç arkadaş: 77 yaşında bir adammışım; ancak eleştiriyormuşum; çözüm önermiyormuşum. Bu nasıl bir solculukmuş. Eh zaten bizim solculuğumuz bu kadarmış. Oysa AKP'yi CB'yi desteklersek ülkem düze çıkacakmış. FETÖ'den, PKK'den, IŞİD'den temizlenecekmiş. İstikrar sağlanacakmış, dolar düşecekmiş, ekonomi düzelecekmiş, vatan bölünmeycekmiş...
Boş bulundum, ülkeyi bölünme noktasına getiren kim, diyecek oldum; demez olaydım: Kafam kalınlaşmış, anlayamıyormuşum, bu olmuş bitmişleri görüp yazmayı teori üretmek sanıyormuşum,bunlar teori değilmiş (teori diyen mi var?) yanlışları saymanın faydası yokmuş. Kişilere göre değil, olaylara göre politika yapmalıymışım. (Ben poliitka mı yapıyorum. Ne işim olur politikayla benim?) Eğer aklım yetiyorsa çözüm önermeliymişim.
Çözüm önerecek aklım yok. Zaten arkadaşa benim gibilerin anlatabileceği bir şey kalmamış. Teori de üretemeyeceğime göre bari bir öykü anlatayım:
Köyün imamı adamın hanımıyla işi pişirmiş. Oğlu da işin farkında. Babasına diyor ki baba İmam kötü adam. Babası cevap veriyor:
- Allah kötülerin cezasını verir.
Ertesi gön oğlan göreceğini görmüş, "Baba, demiş, imam anamla..."
- Allah belasını verir, oğul.
Oğul dayanamamış, imam minareye çıkarken arkasından çıkmış, merdivenlere nohut saçmış. Ezanı bitiren imam inerken yuvarlanıp ölmüş.
Baba oğluna, "Bak oğul, demiş, demedim mi sana Allah belasını verir."diye!
Oğul dayanamamış, "Ben, demiş, merdivenlere nohut saçmasaydım imam anamı daha çok..."
Bana akıl veren arkadaş, bu hikayede kimse sana benzemiyor, doğrusun; ancak aşağıdaki hikayede bana benzer biri var; bir de o, ağzında bir damla suyla Nemrud'un ateşe attığı Hz. İbrahim'i kurtarmaya giden karıncanın hikayesini anımsatayım, "Ağzımdaki su söndüremezse de ateşi, yolunda bulunmuş oluruz." demiş ya hani...
Bunu da anlamadınızsa söyleyecek sözüm yok size; yolunuzda güle güle....
Bizim yolumuz ise zaten açık, net, belli: Bağımsız, demokratik, lâik, sosyal bir hukuk Devleti...
Ahmet Ümit Aloğlu