Türkiye, ilk kez yaşanıyormuş, ilk kez duyuluyormuş, özgün kötülükte bir olaymış gibi şu altı yaşındaki çocuğun 29 yaşındaki bir müritle evlendirilmesi olayını konuşuyor.
Olay, ilklik özelliği taşınmasa da üzerinde durulmaya değer:
* Ben baba ile anayı anlayamıyorum; çünkü içgüdülerin yok edilemeyeceğini öğrenmiştim psikoloji derslerinde.
* 222 sayılı yasa ile, çeşitli tarihlerde yapılan bütün değişikliklerinde korunan birinci maddeye göre o yaştaki bir çocuğun mecburen okulda olması gerekir. Bu yavrumuzun neden okulda olmadığını anlayamıyorum.
*Bir yetişkin olan erkeğin bu sapkın davranışını anlayamıyorum.
*Olay birkaç yıl önce yargıya intikal etmiş. Görevli savcının takipsizlik kararı vermiş olmasını anlayamıyorum.
*Olay apaçık ortada olduğu halde mağdurenin kız kardeşlerinin tavrını anlayamıyorum.
*İslam’ın genel kuralları ortada iken kendilerini tarikat mensubu diye adlandıranların saçları, sakalları, sarıkları ve cüppeleri ile bu çirkinliğe bulaşmışlığı içlerine sindirmelerini anlayamıyorum.
* Diyanet İşleri Başkanlığının olaya bakışını ve hele de yayınladığı bildirideki riyayı anlayamıyorum.
* Aile ve sosyal yardım bakanlığının, hele de bu konuda yeni bir anayasa hazırlığında oldukları şu günlerde, “yardım isterse yardım ederiz.” Mantığıyla yazılmış beyanatını anlayamıyorum.
* Anasıyla danasıyla muhalefet partilerinin bu konuda bile pasif kalmışlıklarını anlayamıyorum.
* İstanbul sözleşmesiydi, EYT idi, Kadın Haklarıydı diye sokağa düşen kadınlarımızı hep saygı ve takdirle izledim; şimdi bu vahim olayı bir iki demeçle geçiştirmelerini anlayamıyorum.
* Sivil toplum kuruluşlarının “vurdumduymaz bananeciliğini” anlayamıyorum.
Özellikle de konuşmaların, demeçlerin giderek İslam’ın bu konuya bakışına, iktidarın bu konuyla ilgili tavrına, haberi yapan gazetecilerin “iftira ettikleri” savıyla yargılanıp tutuklanmaları isteğine vardırıldığını görüyorum ve şaşıyorum. Öyle ya, yargı fiili işleyeni, kızın annesini, babasını tutuklamamıştır. Kimlikleri iyice bilinen çevreler, gazetecilerin tutuklanmasını isteme gücünü kendilerinde bulmaya başladılar. Bu tavrın giderek kızcağızın başına daha kötü işlerin gelebileceği, gazetecilere yapılmakta olan tehditlerin fiiliyat kazanabileceği kaygıları taşıyorum.
İşte bu noktada bu zümrenin zihinsel yapısını, ahlak anlayışını, vicdanî karanlıklarını anlamadan, yani bataklığı teşhis etmeden hiçbir şey yapılamayacağı, hatta bu tür ahlaksızlıkların, vicdansızlıkların, sapkınlıkların, cinayetlerin giderek artacağı kanısındayım.
Biraz daha açık konuşalım:
İslam’ın, Kur’an’ın yorumu Eş’arî likten kurtarılmaz da İslam fıkhında evlenme yaşında bir sınır yoktur, çocuk yaşında da evlenilebilir anlayışı, Medeni Kanun’a rağmen yaşatılırsa ve bu anlayış bir sapkınlık değil, tersine Kur’an hükmü sayılmaya devam ederse bu tür olaylar sürüp gidecektir.
Cumhuryet, Medeni kanunu kabul ederek, Batı normlarını benimseyip ilgili belgeleri imzalayarak, bir dünyaya bakış çerçevesi olarak Laikliği benimseyerek, tekke ve zaviyeleri kapatarak önleyebildi mi bu tür sapkınlıkları? Önleyemedi!
Nasıl önlenebilir bunlar?
İnançta, Kur’an’ın “Eş’arî yorumundan kurtularak Mu’tezile’ye dönmemiz; yani aklı önceleyen, oradan felsefeye ve bilime, oradan da laik dünya görüşüne ulaşan, din ile dünya ve devlet işlerini birbirlerinden ayıran anlayışa geçmemiz,
Siyasette Kemalist Türkiye’ye, yani Anayasamızda tanımı yapılan lâik ve sosyal bir hukuk Devletine dönmemiz gerekmektedir.
Değilse daha çok kızımız tecavüze uğrayacak, daha çok çocuk evlilikleri olacak, daha çok kadınımız öldürülecek, daha çok melanet gelecek başımıza…
A . Ümit Aloğlu, 10 Aralık 2022, Kuzucubelen