Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün o ünlü sözünün- Mersinliler, Mersin'e sahip olunuz- sözünün altı bir türlü doldurulamadı.
Bu kentte yaşayan, bu kenti bir kezcik bile olsa görmüş olan herkes şöyle bir çevresine baksa, - nedenlerini bu yazıda tartışmayacağım- Mersin'in sahipsiz bir kent olduğunu hemen anlar ve bu gerçeği ifade eder.
Salt doğma büyüme Mersinli değil, atasıyla anasıyla Mersinli olan bir arkadaşım, "Benim aklım erdiğinde Mersin'de birkaç fabrika vardı, fabrikaların sayıları artmadı, hatta azaldı; çünkü Mersin sahipsizdir" dedi, bir söyleşimizde. Belli ki bu arkadaşım, Mersin'e sahip olmayı kenti sanayileştirmek olarak anlıyor.
Evet Mersin'de sanayi kuruluşları artmalı; bu Mersin'e sahip olmanın yollarından biridir.
Her türlü müzikten hoşlanan, güzel ney üfleyen bir arkadaşımla Mersin konuşuyorduk, özlem mi öfke mi ifade ettiğini pek kestiremediğim bir ses tonuyla," Mersin'de birkaç tane musiki derneği vardı, klasik Türk müziği konserleri hazırlarlardı. İçel Sanat Kulübünün Klasik Türk Musikisi Korosu yanında Batı Müziği, halk müziği dersleri de vardı. Nuvit Kodallı bu derslere bu korolara yüreğini koydu. O güzelim dernek şimdilerde..."dedi. Sustu. Bu arkadaşımın Mersin'e sahip olmak sözünü, kentin bir güzel sanatlar kenti olması şeklinde anladığı açıktı.
Evet, Mersin'de sanatın her türlüsü gelişmeli, Mersin bir sanat ve kültür kenti olmalı.
Mersin'i, kilometrelerce uzanan sahili ve ince kumlu plajları, dağ deniz ilişkisi ve tarihi kalıntılarıyla bir turizm kenti olamadığı için sahipsiz sayanlar, coğrafyası ve iklimi bakımından ürettiği eşsiz narenciyesine rağmen bir tarım kenti olamadığı için yakınalar, demografik yapısını göz önüne alarak bir hoş görü kültürü merkezi olması gerektiği halde kimsenin bundan haberi olmadığı için yakınanlar vardır.
Evet, Mersin'de turizm canlanmalı, Mersin bir turizm kenti, bir hoşgörü merkezi haline gelmeli.
Mersin'in benim gibi bir amatör tarafından sayılamayacak kadar çok değerleri vardır; bunca değerinden habersiz kimileri de bu değerleri geliştirmeyi düşünmeden kenti "marka" kent yapabileceklerini sanıyorlar; tantuni mantuni ile...
Bir kente sahip olmak, kenti marka kent haline getirmek, ünlü ve aranan kent olmasını sağlamak kentin değerlerini bilmek, onları kendi halkının bilincine ulaştırmak ve Dünya kamuoyuna tanıtmakla olur.
Örneğin bir Semihi Vural Bey, Mersin'e sahip çıkıyor.Kentin sahip olduğu değerlerin kaybolmamasını, onların geleceğe kalmasını sağlayacak eserler üretiyor.
Örneğin Bir Celal Soycan bir kent ödülü örgütlemesiyle, kent sanatçılarına ve kent kültürüne katkıda bulunuyor. Değerli "Cumartesi söyleşileri"nin işlevini ve önemini yazmaya ise benim gücüm yetmez.
Örneğin sevgili, değerli, ülkemizin gururu Ahmet Yeşil eşsiz tablolarıyla, bir Dünya sanatçısı düzeyine yükselmiş Mersinli olarak parlıyor...
Örneğin bir Mustafa Eser, Makro Mersin projeleri ile kendisi ölümsüzleşirken kentimizin güzelliklerini de ölümsüzleştiriyor.
Mustafa Eser, 2015'te bir "Makro Mersin- 1001 Çiçek " hazırlamış, Mersin'in endemik çiçeklerini, fotoğraf sanatının bütün incelikleriyle ölümsüzleştirmişti. Bu sene de "Makro Mersin 1001 Kelebek" ile Mersin doğasının o eşsiz canlılarını fotoğraflayıp bir eserde topladı. i
Mersin'in "Genel Doğa" sı için çalışmalarını da sürdürüyor. Bakarsınız Mersin'de tarih ve sanat fotoğrafları da çeker bir gün.
Çeker çünkü o, Semihi Bey gibi, Şinasi Develi gibi, Celal Soycan gibi, Ahmet Yeşil gibi Mersin'e sahip olmanın ne demek olduğunu anlamış, Mersin'in sahip olduğu değerleri yaşatmak gerektiğini kavramış, şimdiden kentimizin kültür tarihinde yerini almış bir sanatçıdır.
Görülen o ki Atatürk'ün Mersin'e sahip olunuz buyruğunu sanatçılar, sanat severler, kültür erbabı anlamış sadece; diğerleri çıkarlarının peşinde koşadursunlar bakalım geliştiremedikleri Mersin'den ne kazanacaklar...
Ahmet Ümit Aloğlu
İletişim: eser53@gmail.com
www.mustafaeser.net
0532 375 51 17