Sevgili Ünlemcim,
Dünyamı Aydınlatan Ay Işığı,
Nicedir yazmıyorum sana.
Zaten hiçbir şey yazmıyorum.
Sanattan da uzaklarda alıyorum nefesimi.
Sanıyorum ki payıma düşen hava da bitmek üzere. Böylesi bir karamsarlığı yaşarken kara bir haber duydum: Refik Durbaş ölmüş.
Gel de şu dünyada yaşamaktan zevk al!
Refik Durbaş bizim yaşlardaydı.(1944 doğumluydu.) Yani benden iki yaş küçüktü. Erzurumluydu. Dadaştı. Biz Gazi'deyken o İstanbul Edebiyat Fakültesinde örenciydi; ama bir ayağı Ankara'daydı. O yıllarda Devinim'de yazıyordu. Bitirmedi okulu, gazetelerde çalıştı, düzeltmenlik yaptı. Dergiler çıkardı, Gazetelerde sanat sayfaları düzenledi, Cumhuriyet gazetesinden emekli oldu. Sonra yine çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yaptı.
Beni bunlar değil, şairliği ilgilendiriyordu.
Şiire İkinci Yeni esintisiyle başladı;ama kısa zamanda toplum sorunlarına önem veren şiire yöneldi.
Şiirde anlam kadar biçime de önem verdi.
Bence bütün bunlar kadar verdiği eserlerdeki çeşitlilik, yani inceleme, röportaj, deneme, antoloji dallarında verdiği eserlerle değerli eserleri çocuklar için uyarlama çalışmaları, onu, şair olmanın ötesine, tam bir edebiyat adamı kimliğine taşıdı.
Yeditepe, Behçet Necatigil ve Halil Kocagöz şiir ödüllerini aldığını anımsıyorum.
Şairler de ölüyor be Ünlemcim. Yaşamak anlamlı değil; ama şiir önemli, üstelik hepsi değilse de iyisi ölmüyor.
Biz de zaten ölümsüzler arasına katılmış şairimizi şiirleriyle analım istersen; çünkü bir şair için yas tutmanın en iyi yöntemi şiirlerini bir daha bir daha okumaktır.
NEREYE UÇAR GÖKYÜZÜ
Sahi kaç yaşındaydık bir akşamüstü Çınaraltı'nda deniz kaç yaşındaydı rüzgârın menzilinde bereketli yağmurlarla bezenmişken bedeni gökyüzü kaç yaşındaydı saçlarını örerken ayışığının mavi tomurcukları toprak kaç yaşındaydı kan içinde yürekte ağaç kaç yaşındaydı, kuş kaç yaşında çiçek kaç yaşında sevda kaç yaşında gençliğim kaç yaşında DOKUMADA ÇALIŞAN KIZLAR
Dokumada çalışan kızların günleri naylon iplik, ucuz keten emeğin, alınterinin ve aşkın kanı damlar kirpiklerinden Erimiş tırnaklarında al kına tuzlu badem, eğlencelik gençliği solmuş tül gelinlik o çocuk yüzlü hanlarda Çoğu hiç uyumuyor geceleri çoğu yazlık sinemada, şarkılarda güneş girmeyen bir romanda bakışı aydınlık sevgili Dokumada çalışan kızların ben de karışsam aralarına kuş olup konsam avuçlarına dokusam onlarla kumaşını acının Onlarki yüreklerinden başka öderler rüşvetini herşeyin acılarından, umutlarından başka aşkın, alınterinin ve emeğin KUŞLAR DA ÖLÜR
Her sabah böyle ağlar mı Üsküdar yoksul karanlığında kuşların aşkın ve umudun bir de acının rüzgarıyla uçarken bulutlar Herkesten çok kendime yabancı yaşadığımdan bir hayli yanlışsam kim süzer gözlerimden ışığı ölümü yüreğimde avlamışsam Çalınsa da inancın alınteri sessizlikle boğulsa da sesim şafaklar yazacaktır kimliğini ufkumu kuşatan denizlerin Sabah olsun, giderim, sen kalırsın kalır seninle, binlerce kuş cesedi içimde sönmeyen o diri yangın ve sessizliği özetlemek hüneri
Aydınlığından damlarken umutlar zulmün ve kederin bir de acının hala barınağıysa yalnızlığın artık her sabah ağlasın Üsküdar
Refik Durbaş için üç şiir az. Özellikle uzun şiirlerinden, şu sayfalar süren şiirlerinden de örnek vermek isterdim; ama yormaktan korkuyorum seni. İstersen söyle, yazarım sana.
Şimdilik hoşça kal.
Esen kal.
Şiirde kal,
Şiir kal.
Ama daima sevgimde kal.
İmza yerine de bir Refik Durbaş kondurayım...
Öpüşün öpüşüme karışsaydı Yüzün yüzüme Gecen gündüzüme karışsaydı Hüznün kederime Baharlar açardı kalbimde Yazlar ve kışlar bir de Tenin tenime karışsaydı Cennet ve cehennemden Kime ne?
Ahmet Ümit Aloğlu
01.11.2018 Mezitli.