Şiirli Mektuplar
24.10.2020, Mezitli
Sevgili Ünlemcim,
Ruh Serinleticim,
Ay Işığım,
Bugün bir tv kanalında Aşık Veysel’i andılar. Keyifle dinledim.
Veysel’i anmak, o programı izleyenler için nasıl bir anlam ifade ediyor bilemem; ama benim için, onu bir kez daha anlamaya çalışmak demekti.
O iki gözünü kaybetmiş insanın bu dünyayı, insanları, insanlığı bu denli açık, net, berrak görmesi gerçekten şaşılası bir durumdur.Bir arakdaşım, o dünyamızı kendi dünyasından görüyordu, demişti de hayranlıkla dinlemiş, hayretle anlamaya çalışmıştım. Ne var ki onun bu özelliklerini herkes biliyor, yazıyor, söylüyor. Bana söylenecek söz kalmamış bu vadide; ama ben de anmak istiyorum o koca ozanı.
Kendimce anacağım, seninle paylaşacağım:
Önce Bir Düzeltme
TV programında, ülkemizin en ünlü ses sanatçılarından biri, Aşık Veysel’in torunlarından Çiğdem’e, “Ne mutlu sana, senin için beste yapmış” dedi ve “Çiğdem der ki ne alayım” türküsünden söz etti, Türkiye giriş babında.
Kolaycılık, bilgisizlik, kronolojik düşünme yeteneği edinmemişlik vs vs… Üzüldüm. Evet o türkü, değerli bir sanatçımız tarafından (Muzaffer Sarısözen) tarafından derlenmiştir. Aşık Veysel’den dinlenmiş ve derlenmiştir. Ancak, türkünün sözleri Veysel’in değildir. Veysel’den dinlenmiştir diye türküyü Veysel’e tapuladılar. Olmaz! 1- Türkü derlendiğinde Aşık Veysel henüz türkü sözü üretmiyordu, sadece usta malı kullanıyordu.
2- Türkünün sözleri kavuştaklıdır. Veysel kavuştaklı türkü sözü üretmedi.
3- Türkü, Veysel’den önce de bu halk tarafından söyleniyordu, Veysel de halkın malını söyledi.
4- Türkü, Anadolu’nun birçok yerinde düğünlerde bayramlarda atışmalı olarak da söylenir; yani bir halk malıdır.
5- Anadolu’nun bir çok yerleşkesinde ellik oynanır. Ellik oyunu bu türkü eşliğinde oynanır.
6- Maraş yöresinde ilk duyduğum 1940’lı yıllardır; o yıllarda türkü henüz derlenmemişti bile.
7- Türkü, düğünlerde oyun havası olarak söylenir, kızların oyunlarını damalardan izleyen gençler, oyun alanına incir, şeker atarak duygularını ifade ederler. Veysel’in ömrü böyle bir geleneğin oluşmasına yetmez; hiçbir faninin ömrünün yetmeyeceği gibi.
8- Veysel bizim dünyamıza kendi yarattığı dünyadan seslenir; o dünya dostluk, iyilik, barış, kardeşlik duyguları içerir. Örneğin “…yiğit başına belayım” demez Veysel.
9-En önemlisi Veysel, bütün şiirlerinde, her halk şairi gibi şiirine mahlasını yerleştirir. O alçak gönüllü deha, başka bir mahlas aramamış, şiirlerinde adını kullanmıştır;bu şiir kendisinin olmadığı için adı yoktur şiirin son dörtlüğünde…
Bana Gelince:
Ben Veysel’le yemek yedim, rakı içtim; birkaç kez. Her defasında uzu uzun söyleştik. Olabildiğince sustum, daha çok dinlemek için. Yemek yerken ikide bir beyaz, temiz, ütülü mendiliyle ağzını silerdi. Mendilin kirlendiğini hissederse, masadaki kağıt mendili, eliyle koymuş gibi alır, onunla silerdi her lokmadan sonra ağzını. Bunu neden yaptığını sorduğumda, “Ola ki ağzıma, çeneme bulaşan yemek olur, karşımdakiler de benim ağzımın içine bakar hep, iğrenmesin kimse.” Demişti de hayranlığıma hayranlık katmıştı.
Bir Üzüntü:
Bana bir mektup göndermişti. Galiba büyük oğlu Ahmet’e yazdırmışmış. O tarihi belgeyi üzülerek söylüyorum, kaybettim. Özü şuydu: Bir oğlu Yıldızeli Köy Enstitüsünde okurken başarısız sayılmış, “belge” almıştı. Okulu dışarıdan sınavlara girerek bitirebilirdi ancak. Bunun için de akranlarının mezun olması gerekiyordu. Öyle olmuş, birkaç yıl kaybetmiş Veysel’in oğlu. Hakkı doğunca Sivas Öğretmen Okulu’na başvurmuş, dışarıdan sınavlara girerek, başarırsa öğretmen olacak. Bana gelen mektupta, özetle diyor ki Koca Sanatçı: Bu oğlan hılt oldu. Köye gelip çiftçilik yapamaz, hale gidip hamallık yapamaz, okuyup kalem erbabı da olamaz. Tek çaresi bu okulu bitirmek. Bu yavrum daha fazla yoyulmasın.”
Arkadaşlarla öğle yemeğinde bir araya gelince mektubu onlara da okudum, “yardımcı olabilir misiniz” dedim. Bir tanesi, “Veysel gibisi bu dünyaya bir kez gelir, ne mutlu bize ki bizden bir yardım istiyor, oğlu çok zayıf değilse ben yardımcı olurum” dedi. “Hayır, öyle şey olmaz, her çocuk bir annenin babanın oğlu, kimsenin hakkını yiyemem, kimseye hak ettiğinden fazlasını veremem.” diyen oldu. İki arkadaşıma da “Haklısınız.” dedim; haklılardı çünkü.
Sınavlar yapılıp notlar verildikçe çizelgelerden baktım, öğrencimiz tıkır tıkır geçiyor… Seviniyorum, Veysel’e mahcup olmayacağım. Sıra benim dersime geldi, çocukta imla kötü değil, anlatım iyi, bilgi oldukça yüksek düzeyde. Çok sevindim. Aldı diplomasını, öğretmen oldu Aşık Veysel’in oğlu. Sevindim. Maalesef bir daha karşılaşmadık, karşılaşsaydık eminim hak etmediğim halde teşekkür ederdi bana.
Çok kibar, çok nazik bir beyefendi idi.
Torunu Çiğdem, “Salt şair değil, çağın filozofu idi” dedi. Hakkında duyduğum en güzel tanımdır bu.
Uzattım, Veysel böyle sevilmez; her şair gibi, her ozan gibi şiirleriyle sevilir. Torunun tanımına neden olan şiirlerinden biriyle başlayayım:
Allah birdir Peygamber Hak
Rabbül âlemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası
Kürt’ü Türk’ü ne Çerkez’i
Hep Adem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi
Kuran’a bak İncil’e bak
Dört kitabın dördü de hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası
Bin bir ismin birinden tut
Senlik benlik nedir sil at
Tuttuğun yola doğru git
Yoldan çıkıp olma asi
Yezit nedir, ne Kızılbaş
Değil miyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ataş
Söndürmektir tek çaresi
Kişi ne çeker dilinden
Hem belinden, hem elinden
Hayır ve şer emelinden
Hakikat bunun burası
Şu âlemi yaratan bir
Odur külli şeye kâdir
Alevi Sünnilik nedir
Menfaattir varvarası
Cümle canlı hep topraktan
Var olmuştur emir Haktan
Rahmet dile sen Allah’tan
Tükenmez rahmet deryası
Veysel sapma sağa sola
Sen Allah’tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası…
Bizim şiirimizde “şathiye” dudaklarda bir tebessüm uyandırmak amacıyla söylenen/ yazılan şiir olarak tanımlansa da daha çok tasavvuf edebiyatında üretildiğinden Allah ile teklifsiz tekellüfsüz, şaka yapar gibi, konuşur gibi bir eda ile yazılan manzumelerdir diye tanımlamak gerekir. Çoğu kaynakta Tasavvufla bağını pekiştirmek için “şathiye-i sofiyane” denir. Galiba en ünlüleri Kaygusuz Abdal’ın şathiye-i sofiyaneleridir. Ben, Koca Abdal’ın şu şathiyesine bayılırım:
Yücelerden yüce tanrı
Gündüzlerden gece tanrı
İsmin vardır cismin yoktur
Sen benzersin hiçe tanrı
Yücelerden yüce gördüm
Erbabsın sen koca tanrı
Bu Allahlığı sen nerden
Satın aldın kaça tanrı
Ali ile bir olmuşsun
Bir mektepte okumuşsun
Ali olmuş hafız kelam
Sen okursun hece tanrı
Kıldan bir köprü yapmışsın
Gelsin kullar geçsin deyu
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen sen geç tanrı
Yaratmışsın bağ-u cennet
Kulların etsinler sohbet
Cehennemi ne yarattın
Be akılı koca tanrı
Unuttuk diye namazı
Bizi ateşe atarsın
Kul yanması abes değil
Gel bas kızgın saca tanrı
Seni her yerde görürüm
İçin dışını bilirim
Sırrın halka faş edersem
Halin nice olur tanrı
Kaygusuz’um der buradan
Cümle mahluku yaradan
Kaldır perdeyi aradan
Gezelim beraber tanrı
Yine uzattım, bitireceğim: Veysel de bir şathiye şairidir. Ünlü şathiyesi şudur:
Bu âlemi gören sensin
Yok gözünde perde senin
Haksıza yol veren sensin
Yok mu suçun burda senin
Kâinatı sen yarattın
Her şeyi yoktan var ettin
Beni çıplak dışar attın
Cömertliğin nerde senin
Evli misin ergen misin
Eşin yoktur bir sen misin
Çarkı sema nur sen misin
Bu balkıyan nur da senin
Kilisede despot keşiş
İsa Allah’ın oğlu demiş
Meryem Ana neyin imiş
Bu işin var bir de senin
Kimden korktun da gizlendin
Çok arandın çok izlendin
Göster yüzün çok nazlandın
Yüzün mahrem ferde senin
Binbir ismin bir cismin var
Oğlun kızın ne hısmın var
Her bir irenkte resmin var
Nerde baksam orda senin
Türlü türlü dillerin var
Ne acaip hallerin var
Ne karanlık yolların var
Sırat köprün nerde senin
Âdemi sürdün bakmadın
Cennette de bırakmadın
Şeytanı niçin yakmadın
Cehennemin var da senin
Veysel neden aklın ermez
Uzun kısa dilin durmaz
Eller tutmaz gözler görmez
Bu acayip sır da senin
Yazı bir plan içinde gelişmez de böyle kendi akışında ilerlerlerse sonuç kötü oluyor. Aşık Veysel’in, doğa ve insan sevgisinden, Atatürk ve millet aşkından söz etseydik belki d edaha doğru bir mektup yazmış olurdum sana. Bağışla. Ama bakarsın bir gün salt Aşık Veysel’in aşk/ sevgi, insan sevgisinden söz ederiz mektubumuzda, neden olmasın?
Bu mektup d abu kadar olsun.
Hoşça kal,
Sevgimde kal,
Şiirde kal;
Şiir kal.
İmza yerine:
Ah senin elinden çektiğim çile
Söyleyip ismini düşürmem dile
Bülbül figan eyler kırmızı güle
Sakın incitmesin hâr çiçekleri -Aşık Veysel