Dış politikamızı, maalesef, Dış İşleri Bakanlı”mız belirlemiyor, onun kadroları yürütmüyor. Anımsayalım, Davutoğlu döneminde (!) komşularımızla ilişkilerimizde “sıfır sorun” hedeflenmişti; aramızın açılmadığı komşumuz kalmamıştı. “Değerli yalnızlık” yaşar hale gelmiştik. Oysa önümüzde bütün dünyaya yol gösteren bir ilkemiz vardı: “Yurtta sulh, dünyada sulh”
İktidarımız bu ilkeyi, ilkeyi ifade edeni sevmediği için bizi salt komşularımızla değil bütün dünya ile kavgalı hale getirdi;
Suriye ile, Mısırla, İsrail ile, Suudi Arabistan ile, BAE ile, Irak’la, Libya ile, Fransa ile ,ABD ile, Yunanistan ile, kısaca bütün AB ile hatta dünyanın öbür ucundaki Ekvator’la ilişkilerimiz olumsuzdu. Bazılarından büyük elçilerimizi bile çekmiştik. Bizi “değerli yalnızlık”a mahkum etmişlerdi.
Şimdilerde durum ne?
Suudi Arabistan’la. BAE ile, Mısır’la, İran’la, İsrail ile ilişkilerimizi düzeltmeye çalışıyoruz. İlişkilerimizi geliştirme nedeni ne olursa olsun, yapılmak istenen doğrudur.
Pekiyi sorun nedir?
Sorun, iktidarımızın “Kurucusu irade”nin dış politika anlayışını kavrayamamış olmasındadır. Kurucu irade, ilişkilerimizi “devlet ve ulus onuru” ölçüleriyle akılcılık ve gerçekçilik temellerinde yürütürdü. Bu politikalar yapıcıydı, barışçıydı. Bağımsızlığımıza ve sınırlarımıza saygı duyan devletlerle iyi ilişkiler kurmak esası asla ihmal edilmez, kimsenin iç işlerine karışılmaz, kimseye içişlerimize karışmasına izin verilmezdi.
Bütün bunlar kadar önemli olan bir diğer dikkat noktası, devletler arası sorunların hukuka dayalı barışçı yollardan çözülmesi esasını göz önünde tutarak diplomasiye önem verilmesiydi. Atatürk, yurt dışına çıkmadı hiç; ama onlarca devlet başkanı iftar sofrasında bir araya getirebilecek gülce ve itibara sahipti. (Fotoğrafı görkemlidir.)
Kısaca demek istiyoruz ki dış ilişkiler “Lütfen bize dolar- evro verin” anlayışı ile değil, karşılıklı saygı çerçevesinde güven ve onur ölçülerinde yürütülürdü.
Çünkü başka türlüsü aşağılayıcıdır; kabul edilemez.
Ahmet Ümit Aloğlu
01.12.2021, Kuzucubelen