Sevgili Ünlemcim,
Sevginin Ölümsüz Kaynağı,
Bugünlerde yüreğim biraz buruk. Televizyonu açıyorum, ölüm haberleriyle dolu. İnternet acı, keder ve hüzün verici duyurularla örülü. Sosyal medyada insanlar birbirine çamur atmaktan, küfretmekten; birbirini aşağılamaktan başka bir şey yapmıyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de Enver Ercan'ı kaybettik, toparlayamıyorum kendimi...
İlk günlerin acısıyla yazamadım; ama o yazılmadan da bu mektuplar eksik kalacaktır.
Yüreğim artık ölüm haberlerini taşımakta zorlanıyor. Hele de şairler şiirlerini öbür tarafta yazmaya gittiklerinde nasıl daralıyor içim, anlatamam.
Neden diğerlerinden fazla yaktı beni Ercan? Büyük bir şair olduğu için mi? Hayır!
Elbette büyük şairler ve başarısı büyük olmayan şairler vardır. Enver Ercan büyük bir şair olduğu kadar insanlık duyguları yücelmiş bir şairdi. Diğerlerinden farklı bir yanı vardı: Şu bildiğimiz sözcüklerle umulmadık, bilinmedik, özgün imgeler oluşturur, okuyucuyu ve elbette beni şaşırtırdı.
Üstelik çok gençti. (21 Ocak 1958, İstanbul doğumluydu.) Çok sevilen bir şairdi. Örneğin Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Genel Başkanı Mustafa Köz, onun için, "Türk şiirinin bıçkın delikanlısını yitirdik. Enver Ercan’ın Türk şiirinin belleğiydi. 1940 toplumcu kuşağından İkinci Yeni’ye; İkinci Yeni’den bugüne tüm şiir sokaklarını dolaşmış, şairlerle söyleşmiş ve şiirimizin tazelenmesine büyük kapılar açmıştır. Özellikle Varlık ve Yasakmeyve dergilerinde genç şairlere ağabeyliği unutulmaz. Bu anlamda iyi bir şairi, şiir emekçisini ve dolu bir şiir belleğini yitirdik." demişti.
Fakat onun bir özelliğinden söz etmemişti, onu da ben söyleyeyim: Rahmetli, Refik Durbaş gibi dergilerde, gazetelerde sanat sayfaları düzenlemekle ünlenmişti.
Yunus Nadi Şiir ödülü ve Cemal Süreya Şiir Ödülü gibi çok prestijli ödüller de almıştı.
Bildiğim kadarıyla üç tanecik kitabı yayımlandı.
Neden bu kadar tez ayrıldı aramızdan? (22 Ocak 2018)
O da kanserliydi.
Belki de bu nedenle onun için farklı acılar duydum, yaşadım...
Şair olsaydım ölümüne ağıt yazardım.
En iyisi burada susayım; bir iki Enver Ercan şiiri okuyalım seninle:
Dİ
elim sana değse
diniyor gece
saçlarından başlıyorum
günü çözmeye
yüzüm sana değse
sürçüyor zaman
daracık odalarda
ben kâfir, sen müslüman
dilim sana değse
uyanıyor sözcükler
Gökyüzünü Çevir Bana
bende bulduğun benim de aradığımdı
sarmaşıp inceldiğimiz o nokta h
adi tut elimden gezdir sokaklarını
ansızın yakalan sağnağıma
akşam kendini karartırken geliyorsun
komşular kim bilir ne diyor
günü soyunup beni giyiniyorsun
parmakların ışıkları dinlendiriyor
gökyüzünü çevir bana
gezinsin tutkunun alevden dili
uçarken çıkardığın o ses var ya
bütün sözcüklerin özeti gibi
tanrı bu geceyi korusun
DUDAK TİRYAKİSİ
suyun sesi
benim sesim
gözlerin kaç zamandır uzak bakıyor
dokunsam canın yanacak sanki
gecemi bahçelendiren yüzün
kararsız bir mevsim şimdi
rüzgârında dağılıyor
dalgınlığın külleri
o elini koyduğun yer var ya
ikimiz için de iyi
zorlasak, biliyorum
bir türlü beceremeyiz Türkçeyi
senin burnun aşka sürtüldü
benimki yirminci yüzyıla
bu şiirin adı
'Türkçenin dudaklarısın sen'
olmalıydı aslında
Manzara Gülüşlü Kız
Öpüşmekte güçlük çeken bir kızdı işte
Üstelik düşlerimden ödü kopardı
Ne zaman farlar geceyi çizse
Teni sakallarımda yanardı
Soruları rahatlatan bir yanıttı belki
Şimdi evde olsak
Ne güzel
Yatıp uyumazdık derdi
Ev Türkçesi ışırdı sesinde
Dilime dolaştıkça sözcükleri
Acıyı andıran bir anı artık
Odamın şaşkınlığı bundan
Düş tutan akşam saatlerine
Usul usul damlıyor zaman
Gökyüzünde tuhaf bir baş dönmesi...
Sevgili Ünlemcim,
Enver Ercan okumaya doyulmaz. Bu mektupta bu kadarla yetinelim; çünkü bugünlerde ben çok çabuk
yoruluyorum, seni de yormaktan korkuyorum.
Hoşça kal,
Esen kal,
Şiirde kal,
Şiir kal
Ahmet Ümit Aloğlu...