Sevgili Ünlemcim,
Beynimin Besleyicisi,
Bu mektubumda bir itirafta bulunacağım, kınayabilirsin beni; Abdullah Nefes’i kaybettik ya çok üzüldüm, çünkü o, Şiirli Mektuplar’da bu kadar sonlara kalmamalıydı. Kendimi suçlu hissediyorum. Hep ihmal ettim onu, şimdi pişman mıyım, evet. Pişmanım, üzgünüm de!
Rahmetli, benim için bir şair olması kadar siyasi kimliği ve kültür işçiliği nitelikleriyle değerliydi. İnanmış bir dava adamı, içtenlikli sosyalist, çalışkan bir kültür insanıydı.
Akranımızdı (1941 doğumludur). Aynı sınıftandık; PTT memuru bir beyle ev hanımı bir kadının çocuğu idi. Kuşağının bütün aydınları gibi cezaevlerinde geçirdi gençliğinin en güzel yıllarını.
Sonra şu gazete senin, bu dergi benim; şu yayınevinde işçilik, bu yayınevinde editörlük…
Öyle sanıyorum ki adını bildiğimiz bütün dergilerde şiirleri yayımlandı. (Varlık, Dost, Ilgaz, Yeşil, Yelken, Evrim, Elif, Dönem….)
İlginç buluyorum, Akademi Kitabevi Öykü ödülünü almıştı 1980’de; ama öykücü olarak değil, şair olarak bilindi.
Siyasi hayatı bu mektupları aşar; ama bir cümle kurulmadan da geçilmez: Türkiye İşçi Partisi üyeliği ile başlayan siyasi hayatı, Birleşik Sosyalist Parti ve Türkiye Komünist Partisi kuruculuğuna kadar uzanır.
Ben, çalışkan bir kültür işçisidir demiştim; çünkü Türk Sinematek Derneğinden Türk Yazarlar Sendikasına, İnsan Hakları Derneğinden Barış Derneğine kadar bir çok STK’nın ve bir çok yayınevinin kuruculuğunu yaptı.
Son yıllarda birkaç kitabın redaksiyonunu yaptım ya, seviniyordum. Abdullah Nefes Nazım Hikmet Kültür Merkezi yöneticiliği yanı sıra 200’den fazla esere editörlük yapmış. Eserlerini saymayayım, Sürgün’ü bulursan oku lütfen. Nefistir Sürgündeki öyküler.
Uzattım mı yine? Tamam, haklısın, hemen şiirine geçiyorum:
Uzaklaşırken bir şehirden
Uzaklaşırken bir şehirden
Gözler gökkuşağı gibi geçer
Işıklardan, sokaklardan, pencerelerden.
Solgun perdeler, küflü camlar gibi
Süzülür izleri tozlu camların.
Uzaklaşırken kendi şehrimden
Makaralar geriye sarar durmadan
An çözülür eski kazaklar gibi
Geçmiş sancıları yumaklar
Aynada, asık düşler dağılmış saçlarla.
Uzaklaşırken bir şehirden
Düğüm düğüm genç ve kısa yıllar
Alanlarda elele tutuşurlar.
Omuzlar sıcaktır, gözler ateşböceği
seslerin gönlünde yaylım ateşleri.
Uzaklaşırken senin şehrinden
Yenilgiler de ayaklanır birer birer
Mağrur bir eziklikte kanar insan
Yanar, sararır, kavrulur zaman
Sinik gidişler, savrulmuş dönüşlerle.
Uzaklaşırken bir şehirden
Geriye kimler kalır usulca
Kimler kalır boz bulanık sularla
Kimlerin gülüşü kalır sırtında
Bakarken kendine tükenen sigaraya.
Uzaklaşırken kendi şehrimden
İlk öpüşün ılıklığı ilk gülüşün
Alazlarını sımsıcak tutuşturur
Devrimin delicanlı yüreğinde.
Buluşturur selini sesin denizinde.
Uzaklaşırken bir şehirden
İçini yılanlarla besleyen
Azılı bir karabatağın
Sancısını da kor umuzlarına
Eriyen sevgilerin hamalı, kimi insan.
Uzaklaşırken senin şehrinden
Bütün saatler bunun için durmuştur
Bütün adımlar, bütün süzülmüş hayaller
O yok edici ağır mağmanın içinden
Boy verecek bir filizi gözlerken.
Uzaklaşırken bir şehirden
Ordaki eski bahçe, ordaki sırdaş ışık
Ordan ele gelen yaban gülü
Silik imzalı bir mektup, burgulu karanlık
Irak tanlara kalmıştır hepsi birden.
Uzaklaşırken kendi şehrimden
Ne güzeldi eskiden, demeden
Daralmış, takatsiz hatıralardan
Uçuştan yorulmuş bir çift kumru gibi
Sessizce sıyrılmalı sisinden insan.
Uzaklaşırken bir şehir
Söz etmeli senden ve geçmişinden.
Uzaklaşırken bir şehirden
O da uzaklaşmalı senden
Sadece bir gül düşmeli ikinizin elinden.
Sevgili,
Şiirleri genellikle böyle uzundur. Bu nedenle bir şiirini aldım buraya. Dilersen başka şiirlerini de gönderirim sana.
Sağlıcakla kal,
Şiirde kal
Şiir kal.
Sevgimden uzaklaşma lütfen.
İmza yerine:
bütün yaralar yeniden sarılmalıdır
uçarken bütün güvercinler.
pamuk bir bulut kadar yumuşak
söylenmelidir hemen
aşkın ölçüsüz sözleri
aşkın dönüşsüz sözleri.
zamanı bir yıldıza takıp
çiçeklerle bezenmelidir insan - Abdullah Nefes
Ahmet Ümit Aloğlu