Savaş Günlerinde Sivil Toplum Kuruluşları
Ülke bir iç ve dış savaşın kıskacında. Dışarıdan neredeyse sarılmış durumdayız:
Rusya ciddi anlamda bir soğuk savaş uygulaması yapıyor ve bizi sıcak savaşa zorluyor.
Suriye ile ilgili bütün kırmızı çizgilerimiz allak bullak.
IŞİD bir bela, ÖSO bir bela; PYD'ye düşmanız, bütün dostlarımız onun yanında.
İran, Suriye'nin yanında, neredeyse doğal gazı kesecek, şu kışın ortasında.
Irak, IŞİD'le savaşacağına bizim askerlerimizi ülkesinden dışarı atmak için elinden geleni yapıyor.
En iyi ilişkimiz, hiçbir sorunumuzun çözülmediği Yunanistan ile. Onlar da 16 adamızı 500'ün üzerinde kayalığımızı aldı, üstüne oturdu.
Kıbrıs sorunu çözümle çözümsüzlük arasında gidip geliyor.
Mısır'da büyük elçimiz yok.
İsrail, şu sıkışık günlerimizde yeni tavizler koparma peşinde...
Stratejik ortağımız, dünyanın efendisi ABD, bizi salt kendi politikalarını uygulamaya zorluyor.
Bazen kendimi Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Türkçüler gibi hissediyorum; iktidarın başarısız dış politikalarını beğensem, Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur, paranoyasına düşeceğim.
Böyle durumlarda, her demokrasi taraftarı gibi STK'larımızı düşünüyorum.
Sivil toplumla demokrasi arasındaki ilişki, siyasal alan ile toplumsal alan arasındaki etkileşimin belirlediği bir ilişkidir. Demokrasilerde yurttaşlar arası sosyal ve ekonomik ilişkiler, sivil hukukun temelini oluştururken kamu yönetimi bu sivil toplum tabanı üzerine kurulur.
Devletle yurttaşların ilişkisi, demokratikleşmenin belirleyici temellerini oluşturur. Demokratikleşmeyi üç açıdan görmek gerekir: 1- seçimler, 2- sivil toplum kuruluşları, 3- siyasal kuruluşlar( partiler) Bu üç unsurdan seçimleri böylesi dönemlerde ihmal ederek düşünmek gerekir; çünkü bütünüyle ulusun yaşamı söz konusudur. Siyasal partilerimizin ise elle tutulur bir inisiyatifi maalesef yoktur. Geriye sivil toplum kuruluşları kalıyor. Bunlar, ancak demokratik ortamlarda varlıklarını hissettiren toplum öğeleridirler ve fakat bunlar, demokrasiden uzaklaşılırken fren görevi, demokrasi yolunu açma görevi, toplumu bilinçlendirme, insanların doğruları görmesini sağlama görevini de üstlenmesi gereken kurumlardır.
Onlar, üzerlerindeki ölü toprağını acele silkelemeli, sokağa hakim olmalı, iktidarıyla muhalefetiyle siyasal hayata yol göstermelidirler.
Ülkede barışın inşası da tiranlığı engelleme de onlara düşüyor.
Ahmet Ümit Aloğlu