Hava soğudu, Mersin’de bile!
İnsan artık sobalı, kaloriferli, doğalgaz ısıtmalı mekanlar arıyor. Bizim mahallenin kahvesi sobalı. Sobanın çevresi değerli bugünlerde. Geniş kapıdan içeri giren, şemsiyesini asıp sobanın çevresinde bir yer arıyor kendisine. Kahveci Hüseyin, ikide birde sesini yükseltiyor:
- Sosyal mesafeye dikkat!
Varsa maskesini çenesine indiren, hatır gönül dinlemiyor, adıyla sesleniyor:
-Ali Emmi, şu maskeyi doğru dürüst takmayı öğrenemedin bir türlü, ağzını burnunu kapat be emmi.
Ali Emmi’de laf çok:
-Beşinci aşıyı olduk, bize ne yapabilir corona.
-Sana bir şey yapamayabilir, yapsa da umurumda değil; fakat sen birilerine bulaştırışın, taşıyıcıysan… Yazık olmasın vatandaşa…
İçeri girdiğimde u söyleşiyi yapıyordu halkımız. Beni görünce, sağ olsunlar, bir yer açtılar, mesafeyi ayarlayarak. Oturdum, lafa giriş olsun diye,
-Ne konuşuyordunuz? Dedim. Cevap kahvenin en az konuşanı olan Bilal Beyden geldi:
- Henüz bir şey konuşmuyorduk; ama benim size bir soracağım var hocam.
-Buyur Bilal, sor bakalım.
Bilal Bey, kibar adam, çevreye bir göz attı; başka sözü olan var mı, arkadaşlar müsaade ederler mi gibisinden. Durumu uygun bulmuş olmalı ki sorusunu sordu:
- Hocam, iktidar sözcüleri milletin gözünün içine bakarak açıktan yalan söylemeye başladı. Her iyi fikir ve eylem kendilerinin; en kötü olan her şey, bizzat kendilerinin uygulamaları bile kötü ise muhalefetin. Bir de yaptıkları yanlışları kendileri değil de muhalefet yapmış gibi konuşuyorlar. Örnek vereyim: CB diyor ki “CHP, dini siyasete alet ediyor.” Oysa ki ülkemizde AKP kadar dini siyasete alet eden olmadı.
Yan taraftan bir ses geldi:
-Erbakan vardı, Erbakan.
Ben ekledim:
- CB’nin ustası Erbakan’dı. Anımsayın bütün Batı’ya düşmandı ama bütün ticareti batı ile yapardı. Herkese atar tutardı ama yalanına sınır yoktu; ülkenin her köşesine fabrika temelleri attı. Ne var ki bir tane fabrika yapmadı. O temellere harcanan paralar boşa gitti.
- Neden böyle şeyler yapmıyorlar, ne kazanıyorlar bu yalanlardan, dedi saf bir suratla Bilal…
-Bunların bir akıl hocası vardı. Adı Goubbels’ti. Hitlerin propaganda bakanıydı. O faşist, “Yalanı ne kadar büyük söylerseniz etkisi o kadar büyük olur” Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar. “ dermiş.
Hem yalan söyleyeceksin, hem yalanı büyük söyleyeceksin, hem de sık sık tekrar edeceksin.
Bizimkiler de bunu yapıyor. Bakın 20 senedir, “ Dünyanın ilk onuna gireceğiz. Refah seviyemiz yükselecek. Kişi başına düşen milli gelir 25 bin doları bulacak” dediler, hangisi oldu?
“Batı, bu pandemi döneminde perişan oldu. İnsanlar kuyruklarda yiyecek bulamıyor. Benzin kuyrukları var her tarafta. Almanya bizi kıskanıyor.” Dediler, hangisi doğru bunların?
- Bir de sosyal boyutlu, din boyutlu olanı var bunların diye söze girdi Doğulu.
-Neymiş o, dedim. Anlattı:
- Ellerinde Kur’an’la miting yaptılar, Ayasofya kapalıymış gibi ibadete açtılar, Diyaneti paraya boğdu, fetva kurumuna döndürdüler, bakanlıkları önce FETÖ’cülerle doldurdular; onların foyası meydana çıkınca başka tarikatlar aldı yerlerini. Durup dururken Adem cahil değildir kavgası çıktı ortaya; Adem atamıza laf söyleyenin dilini koparma tehdidi yaptılar. Okulların tamamına yakınını İmam Hatipleştiirmeleri yetmedi, dinî vakıfların at oynatma alanına çevirdiler. Saymakla itmez ama bunlar din istismarı değildir. Yeni bir sav attılar ortaya: CHP’nin Genel Başkanı Bay Kemal “Dini siyasete alet ediyor” dediler. Ben, adamın tek sözünü duymadım bu konuda. Bakın bu da bir Gooubbels taktiğidir, kendin yapacaksın, rakibine atacaksın.
Doğulu cümlesini bitirirken telefonu çaldı. Açtı, “Tamam geliyorum” dedi. Bize dönüp açıklama yaptı:
-Kusura bakmayın evden çağırıyorlar.
-Güle güle, başka zaman devam ederiz, dedik. O gitti, ben de arkasından ayrıldım söyleşiden. Geriye kalanlar kim bilir neler konuştular.
Önümüzdeki pazara…
A.Ümit Aloğlu, 25.01.2022, Kuzucubelen