Yıllardır vatandaş hangi ölçütlerle, hangi belirleyicilerle oy kullanıyor sorusuna cevap arıyorum. Sosyal bilimcilerin söyledikleri,
*Bir siyasi parti, halkın ihtiyaçlarına cevap verecek bir “SÖYLEM” geliştirmeli,
*Bu söylemi halka ulaştıracak, seçmenlerin o söylemi kolay ifade etmelerini sağlayacak sloganları bulmalı,
* Rakiplerinin, iktidarın söylediklerine cevap yetiştirmeye çalışmak yerine kendi söylemine odaklanmalı,
* Halkın /seçmenin benimseyeceği politikalar üretmeli,
* Halkın anlayacağı ifadelerle barışın, kardeşliğin, yurttaşlığın, vatandaşlığın dilini kullanmalı,
* Etnik ya da dini ayrımcılığın uzağında durmalı,
gibi genel doğruları tekrarlayıp duruyorum.
23 Haziran seçimleri savunduklarımın doğruluğunu kanıtladı: Ekrem İmamoğlu ve ekibi
*Halkın ihtiyaçlarını doğru belirledi.
* Kendi söylemini geliştirdi.
*Halka ulaşan dili buldu.
*Sloganlarını üretti,
*Politik didişme, iktidarın söylemine cevap yetiştirme yerine gündem belirlemeyi başardı.
Bütün bunların sonucunda çok önemli bir sonuç aldı.
Bu adım, korkarım ki burada duracaktır.
Uzun atlayıcılar, atlamayı yaptıklarında eğer yeterince iyi değillerse ayaklarının bastığı yerden daha geriye düşer, kıçlarının üstüne otururlar ve skoru belirleyecek ölçümcüler de kıçlarının değdiği yerden başlarlar ölçmeye. Sonuçta emekler heba olur.
Siyaseten yapılması gereken, bu güzel ve başarılı atlamadan sonra kıçının üstüne oturmamaktır.
Kılıçdaroğlu’nun, Canan Kaftancıoğlu ve parti kurmaylarının, Meral Akşener ve parti kurmaylarının, Selahattin Demirtaş’ın ve HDP eş başkanlarının, SP lideri ve kadrosunun siyasi değişim için hiç de geç kalmadan harekete geçmeleri, kabul görmüş söylem ve üslup üzerinden geliştirdikleri argümanları dört sene sonra değil, yarın seçim olacakmış gibi kent kent, kasaba kasaba, belde belde, mahalle mahalle anlatmaları gerekir.
Eğer iktidar olmak, bu ateşten gömleği giymek istiyorlarsa tabii!
Ahmet Ümit Aloğlu