1950’den beri Türkiyeyi sağ/ muhafazakar zihniyet yönetmektedir. Hepsinin de Kemalizm’le (Atatürk ve Atatürkçülükle) araları iyi değildir. Adnan Menderes’in TBBM üyelerine, “Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” dediğini içim acıyarak anımsıyorum.
Arkasından uzun süren Demirel iktidarında kaç Atatürk heykeli kırıldı, anımsayamıyorum.
Atatürk’e saldırıların boyut kazandığı, teorik düzeylere taşınmak istendiği dönem AKP dönemidir. Daha iktidarlarının ilk yıllarında Arınç’ın ağzından “laikliğin yeniden tanımlanması” isteği ile başlatılan ideolojik savaş, açılım döneminde Kürt vatandaşlarımızın duyarlıkları da kaşınarak kurumlardan TC imgesinin kaldırılması, dönemin Cumhurbaşkanının hatta başbakanının Anıtkabir törenlerine türlü bahanelerle katılmamaları gibi tavırlarla sürerken her fırsatta Cumhuriyet kazanımlarının, devrim yasalarının çiğnenmesi ile de gözle görülür hale gelmiştir. Tarikatlarla ilişkilerinden, FETÖ belasından, şimdilerde ondan boşalan yeri erbab-ı tarikatin nasıl doldurmaya çalıştığından hiç söz etmek istemiyorum.
Asıl soru şu: Sağ/ muhafazakar iktidarlar neden Atatürk’e karşıdır?
Ancak hemen eklemeliyim ki bu iktidarlar, salt birey olarak Atatürk’e değil, Atatürk’ün temsil ettiği zihniyete karşıdırlar.
Nedir bu zihniyet?
Hayata, inançların, hurafenin hatta dinin değil, bilimin yön vermesi gerektiğini savunan dünya görüşünden söz ediyoruz. Çünkü Atatürk, en gerçek yol göstericinin bilim olduğunu söylüyor, bunu da “Dünyada her şey için, yaşam için, başarı için en gerçekçi yol gösterici bilimdir, tekniktir, bilim ve tekniğin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, bilgisizliktir, doğru yoldan sapmadır” sözleriyle ifade ediyordu. Bizim muhafazakarlarımız ise hacıları, hocaları, şeyhleri yol gösterici sayıyorlar. Bütün zamanların tarihçisi olarak bilinen Halil İnalcık Hoca, Kemalizm’in dayandığı bilimsel temeli şu cümle ile ifade ediyordu: ”Kemalizm’i sosyal doktrin açısından tanımlarsak, onu sosyal Darwinizm’de buluruz.” Kolayca anlaşılacağı üzere kavga kişisel değil, ideolojik bir kavgadır. Çağımızın insanları olarak referansınızı ya inanlardan alacaksınız ya da bilimden. Bilimden alırsanız çağa uyarsınız, ilerlersiniz, insanlık ailesi içinde yerinizi alırsınız. Bilimi bir yana atarsanız inançlarına önem veren halk kitlesinden bir süre itibar görseniz bile sonuçta mutlaka geri kalırsınız, gülünç olursunuz.
Örnekleyelim:
Ekonomi, bilimin yol göstericiliğinde değil, hatır gönül, akraba tarikat ekseninde yürütüldüğü için ülke bir krizden ötekine sürüklenmektedir. .
Eğitim, bilimin ışığında değil, hurafenin yol göstericiliğinde yürütülen bir kuruma dönüştürülmek istendiği için 17 yılda 16 kez sistem değiştirildi, sınav sonuçları ve yavrularımızın durumu ortadadır.
Dünyanın bütün uygar ulusları ortaöğretimdeki öğrencilerinin ancak %7-8’ini üniversite eğimine tabi tutarken biz, tamamını üniversite kapılarına yığıyoruz, mezun olanları da kahvelere gönderiyoruz.
Bu zihniyet çarpışmasını Cumhuriyetin öğretmeni olarak izlerken Dünyamızda bilimi rehber edinenlerin hali ile şeriat diyenlerin halini karşılaştırıyorum: Bilimin rehberliğinde ilerleyenler: Baltık ülkeleri, Bütün Batı… Şeriatın/dinin rehberliğini isteyenler: Ortadoğu ülkeleri ve bütün Ortadoğu.
Siz hangisinde yaşamak istersiniz?
Ahmet Ümit Aloğlu