Sevgili Ünlemcim,
Sabrın Ulu Ecesi,
Gönül Irmağının Gözesi,
Yine sana yazmayı ihmal ettim. Oysa hep yüreğimde, okuduğum şiirlerde, baktığım gökyüzünde, yürüdüğüm yollarda; kokladığım, maviliklerine daldığım denizlerdesin.
Dün, arkadaşlarla şiir konuşuyorduk, konu dönüp dolaşıp Cumhuriyet şairlerine, onlardan da Özdemir İnce’ye gelince, seninle ondan hiç söz etmediğimizi düşündüm… Oysa şiirlerini, onlardan çok da aydın kimliğini, edebiyat araştırmalarını, şiir üstüne yazdıklarını severim, Liseyi Mersin lisesinde okumuş, Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca bölümünden bizim okula girdiğimiz sene mezun olmuş bu zeki, çalışkan, yaratıcı insanın.
Sınav kazanıp Fransa’ya gitmesi, yıllarca öğretmenlik yapmışlığı ve TRT’deki hizmetleri değil; ama Erdoğan rejiminin kimliğini erkenden teşhis eden, birçok arkadaşına ters düşerek “Yetmez ama evet”çilere katılmayan aydın kimliğini önemsiyorum. Hürriyet’te yazarken önce sınırladılar sonra da kestiler ya yazılarını, ben, Özdemir İnce’yi artık okuyamayacağım diye değil, ona uygulanan bu aydın düşmanlığına üzüldüm. Mersin’de yaşamakta olan değerli şair Celal Soycan’ın “Mevsimsiz Bir Şair, Özdemir İnce” incelemesini de faşistlere inat olsun diye daha bir iştahla okudum…
Neden uzatıyorum, gene?
Haydi gel Özdemir İnce okuyalım seninle. Sanırım en çok beğenilen şiiri “Sakın Geç Kalmayın Aşkınızı Söylemeye” şiiridir. Ondan başlayalım:
SAKIN GEÇ KALMAYIN AŞKINIZI SÖYLEMEYE
Seviyorsanız eğer; Geç kalmayın sakın aşkınızı söylemeye telgraf çekin, telefon edin, mektup yazın... Uçaklara, trenlere tüm taşıtlara binin... Koşun, arayın, bulun, haber gönderin, birine anlatın... Duvarlara yazın, ağaçlara kazıyın... Yani deneyin bütün olanakları, hiç olmazsa; iki yaprak samanlı kâğıda yazın... Ama sakın geç kalmayın! AŞKINIZI SÖYLEMEYE...
Buraya sıkıştırmalıyım; bir ara II. Yeni tarzının şu anlaşılmaz şiirlerinden de yazdı. Onlarla yormayayım seni. Ses örgüsü daha kulağıma uygun şiirlerini okuyalım seninle:
YORGUN DEĞİLİM
Yorgun değilim,
seni beklemekten, seni düşlemekten, geçen günlerden,
yeniden başlasam da bir başka yenilgiye.
Yorgun değilim,
ne aşktan, ne dostluktan, ne de ölümden,
geceye gözlerimi açarak bakıyorum.
Yorgun değilim,
ne acıdan, ne umuttan, ne de korkudan,
sonbaharla birlikte kazıya başlıyorum.
Yorgun değilim,
ne geçmişten, ne şimdiden, ne de gelecekten;
bir yanlızlığım vardı, gittikçe aşıyorum.
BAHÇIVAN
Rüzgâra bırakma şikayet dilekçeni yakarmalarla gelmez dünya sen git onun ayağına Rüzgara bırakma şikayet dilekçeni veba sesiyle konuşuyor kahinler yasaların dünyayı kirlettiği söyleniyor yas tutuyor üzümde şarap ve su dileniyor kavmin çocukları Rüzgara bırakma şikayet dilekçeni zaman daralıyor, aylardan dikim ayı derinden sür tarlanın toprağını yeni mahyalar dik mahşerin karıklarına
Rüzgara bırakma şikayet dilekçeni Sen dönek kent, yırtık kuma, diye yaz kağıdın beyaz alınlığına, sen hasret geçidinin softa bekçisi çöl katlanıyor ve gelmiyor haberci. Toprağa düşen neyin anlamıdır?
Yeter mi bu kadarı?
Yordum mu yoksa seni.
Haydi şimdilik hoşça kal,
Sevgimde kal,
Şiirde kal,
Şiir kal.
İmza yerine:
Kıl tefâhur kim senün hem var men tek âşıkun Leylî'nin Mecnûn'u Şîrîn'ün eger Ferhâd'ı var - Fuzulî
A. Ümit Aloğlu