Sevgili Ünlemcim,
Değeri Tartıya Gelmez İnsan,
Yeryüzü Meleği,
Ne kadar kızsan, haklısın; ben de kendime kızdım; çünkü çok geciktirdim sana yazmayı.
Her geçen dakika uzatıyor bu gecikmeyi; bir an önce kurtarmalıyım kendimi bu aymazlıktan, bu tembellikten...
İşte yazıyorum:
Sana kıyabilsem "21.yy'da Halk Şiiri" başlığı ile bir makale yazardım bugün; ancak seni mektup yerine makale okumaya zorlamak cesaret ister; o da bende yok...Belki birkaç cümleye tahammül edersin:
İçimde böyle bir arzuyu doğuran bir şair, "21.yy'ın halk şairi" dediğim bir şair yaşıyor Mersin'de. . Üstelik bu şair benim hemşerim; yani aynı topraklara açmışız gözlerimiz, aynı ırmakta yüzmüş, aynı daldan dur yemişiz...Adı Vasıf Şentürk. O da bizim gibi Gazi mezunu, Sosyal bilgiler okumuş, yetinmemiş müfettişlik kurslarına katılmış, ilköğretim müfettişliğinden emekli. Meslek hayatı benimkine hiç benzemiyor; ben bir yere gittiğimde oraya çakılıp kalmayı sevdim. Sivas'ta dokuz sene çalıştım. Ondan sonra da Mersin. Oysa Vasıf Bey sürülmüş, mahkeme kararıyla dönmüş, bir daha, bir daha, bir daha...Sayısız sürgün, sayısız mahkeme kararı...Meslekte 25 yılını doldurduğunda Mersin'de ilköğretim müfettişi imiş; hemen enekliye ayrılmış; ama öğretmenlikten kurtulamamış. Kim öğretmenlikten kurtulabilir ki! Dershanelerde, özel eğitim kurumlarında, şoförlük kurslarında yöneticilik yapmış.... Şimdilerde Silifke'de kimi basın organlarının temsilciliğini, muhabirliğini yapıyor. Ben, kendilerini Mersin Haber Kent ailesinde tanıdım. İyi ki tanıdım. Şiirlerini topladığı bir dosyayı okumak şansına sahip oldum. (istersen, kendisinden izin alıp o dosyayı e-posta adresine gönderebilirim.) Dosyanın içindekilerin tümünü okumasan da şimdi okuyacakların benim ona boş yere 21.yy'ın Karacaoğlan'ı demediğimi anlamana yetecektir; eminim.
Yıllar önce Mersin'de Yelken adında bir edebiyat/ sanat dergisi yayımlanırdı. Orada bir akademisyen, "Kara'coğlan bir ekonomik yaşam biçiminin şairidir, o ekonomik yaşam biçimi öldüğünden Karacaoğlan da öldü" demişti. Kocaman bir unvanı bulunan bu arkadaş, nereden duymuşsa yaşamın belirleyicisinin ekonomi olduğunu; ekonomiyi, siyaseti, sosyolojiyi, sanatı düşünmeden, meydanı da boş bulunca öyle zırvalamıştı. O zaman bu arkadaşa bir yazıyla cevap vermiş, saçmaladığını anlatmaya çalışmıştım. Keşke o yıllarda tanıyor olsaydım Vasıf Bey'i. Al sana 21.yy'da, şiirlerindeki biçimsel özellikleriyle, içeriğin biçimi, biçimin içeriği etkilemesiyle, ses/ ritm, imge, sanat zenginliği ile bir Karacaoğlan derdim...
Halklar, sanatlarını elbette geliştirirler, elbette ki sosyal ve ekonomik hayat, sanatın biçimlenmesinde, gelişiminde ve bu gelişimin yönünün çizilmesinde belirleyicidir; ancak sanat ölmez, sanatçı ve eseri onu yaratan toplumun duygularını, duyarlıklarını, değerlerini yansıtma, taşıma özelliğine ulaşmışsa ölümsüzlüğe de ulaşmış olur. Öyleleri artık ölümsüzdür. Yunus Emre, Mevlana, Pir Sultan, Karacaoğlan gibileri bu kategoridedirler... Dilerim Vasıf Bey de zaman süzgecinden geçtiğinde bu kategoriye girer..
Çok mu uzattım. Sıkıldınsa bağışla. Çoğunlukla böyle yapıyorum, uzatıyorum sözü. Haydi, artık Vasıf Şentürk şiiri okuyalım. Onun taşlama, şathiye, destan, güzelleme, semai türünde gerçekten okunası şiirleri var; ama ben sana mektuplarımdaki geleneğe uyan şiirlerinden birkaç tanesini göndereceğim:
GÜLÜM–2-
Aşkının ateşi yakar bağrımı
Hasretin artırır yürek ağrımı
Kulak verip dinlemedin çağrımı
Ben sana sesimi yükseltmem gülüm
Yolluk olsam ayağına serilsem
Şerbet olup ellerine verilsem
Tespih olup ipliklere dizilsem
Başka duaları hissetmem gülüm
Varlığın ruhuma hayat veriyor
Sensiz yaşam öylesine sürüyor
Hasretin kalbimde her an büyüyor
O yüzden Allaha şükretmem gülüm
Halı olup yollarına döşensem
Nakış olup gömleğine bezensem
Berber olsam saçlarına özensem
Ben onlara makas değdirtmem gülüm
Bana kıyıp yâd ellere atsan da
Sabah akşam başkasıyla yatsan da
Vasıf’ını bir kuruşa satsan da
Bu nedenle sana kin gütmem gülüm
GÜLÜM -3-
Açılsan gönlümün bahçelerinde
Toprağın elimle eşerim gülüm
Dolaşsan ömrümün caddelerinde
Yollarına halı döşerim gülüm
Girecek olsaydın denizlerime
Alırdım seni ben omuzlarıma
Güneş oluverdin son yazlarıma
Aşkın ateşiyle pişerim gülüm
Sen benim canımsın gönül sultanım
Ben senin yoluna veririm canım
Kurbanın olayım kes aksın kanım
Senin için candan geçerim gülüm
Yolluk diye yollarına serilsem
Peşin sıra koşa koşa yorulsam
Dostum olsan Vasıf’la görülsen
Ben seni kendime seçerim gülüm
BENİ
Kement atıp peşin sıra sürüme
Al götür kapına köl’eyle beni
Senin için her kılığa girerim
Bas da geç sineme yol eyle beni
Saçını boynuma kement et dola
Seninle giderim her türlü yola
Bunun için düşsem bile ben dile
Mezatta satarsın kul eyle beni
Aşkına esirim delirdim inan
Sevda ateşiyle yanıyor sinem
Atlas libas olsa sırtıma giymem
Kız sen ayağına çul eyle beni
Vasıf senin için deli oluyor
İnan gideceği yolu biliyor
Senin için tüm kıymetler eriyor
Altın akçe iken pul eyle beni
BENİM İLE İŞİN NEDİR
Dertlerim var sıra sıra
Bir yuvam var o da kira
Adımız zaten fukara
Benim ile işin nedir
Şöyle tatlı dilim mi var
Sevip okşar elim mi var
Miski amber tenim mi var,
Benim ile işin nedir
Bankalarda hesabım yok
Bir makamım bir adım yok
Senden gayrı muradım yok
Benim ile işin nedir
Vasıf’ıyım bahtım kara
Yüreğime açtın yara
Yaşamım benzer kumara
Benim ile işin nedir
Çok uzadı bu mektup, bağışla...
Uzun süredir yazamayınca, sana yazmayı da özlemişim.
Hoşça kal,
Sağlıcakla kal,
Şiirde kal,
Şiir kal.
İmza yerine: hüzünlendiğim eve
yitik bir gülüşle gel
bizden kalan şeylere
kıtlığı bolluk eyle...(Mehmet Hameş, Uçarak Uyur Ebabil)
Ahmet Ümit Aloğlu
11Aralık 2016 Mersin/Mezitli