Sevgili Ünlemcim,
Gönlümün Güvercini,
Yüreğimin Rüzgarı,
Bugün mutlaka yazmalıydım sana; çünkü sağlığımdaki olumlu gelişmeleri ve yüreğimdeki sevinci anlayacak birisiyle paylaşmalıydım. Senden başka kim olabilirdi bu? İşte illa da sana da duyurmak istediğim, bana yeniden yaşama umudu veren, yeniden üretme, okuma- yazma arzusu veren, yeniden sevme, gülme duygularımı canlandıran o uzun, derin, kitaplar dolusu duygu ve düşünce anlatan cümle, o müthiş tek kelime: "İyisin."
İyiysem yazmalıyım sana.
Bu duygularla kimlerden söz edilebilir sana? Kimlerin şiirleri paylaşılır seninle?
Biz, maalesef yaşama sevincini haykıran bir millet olamadık henüz. Hüzün, özlem, acı ve kavuşamamalarla doludur bizim hayat ansiklopedimiz. Çünkü yaşamanın, var olmanın sevincini duyamadık içimizde. Şairlerimiz de bunun, şu yaşama sevincini duyabilme ortamına kavuşmak isteğinin kavgasını verdiler hep; Dedem Korkut'tan bugüne Refik Durbaş'a dek.
Refik Durbaş, şu bizim kuşağın en duyarlı şairi de nereden geldi aklıma?
Refik Durbaş'ı sever misin, bilmiyorum. Erzurumlu, 1944 doğumlu olduğu kalmış aklımda. Biz Gazi'deyken o, İstanbul'da Edebiyat öğrencisiydi. Devinim'de beraber yazdık kendisiyle, o nedenle anımsıyorum bu ayrıntıyı... Bitirmedi okulu, neden bırakmıştı öğrenimi, anımsamıyorum. Okuldan ayrıldıktan sonra su tesisatçılığından tut da işportacılığa kadar yapmadığı iş kalmadı diyebilirim; ama ne gereği var bunların? Şimdi gazetecilikten emekli bir köşe yazarıdır o...
Köşe yazılarının kaderi ile kelebeklerinki çok benzeşir: Çoğunun ömürleri bir günlüktür. Yarınlar, yeni gündemlere gebedir çünkü... Refik Durbaş'ı Refik Durbaş yapan köşe yazıları değil, gazetelerde hazırladığı o canım sanat sayfaları ve elbette ikinci yeni rüzgarı ile başlayıp toplumcu özü yakaladığı özü yanında biçimine de önem verdiği şiirleridir.
Sevgili Ünlemcim, özellikle şunu söylemek istiyorum: O, küçük, sıradan insanları; işçileri, kapıcıları, pazar çalışanlarını, çay evi insanlarını, işçi kızların şiirini günlük hayatın konuşma diliyle yazdı, yaşamın dayattığı güçlükler ve faşizmin dayattığı zorbalıklar karşısında dik duruşuyla...
On kadar kitabı var Refik Durbaş'ın, belki daha fazla; ama hepsi yok bende, çoğu da bulunmuyor piyasada. Eksikleri belirleyip sahaflara gitmeliyim; ama ne zaman?
Bir de çocuklar için yazdığı kitapları var; benim çok önemsediğim...
Neden böyle yapıyorum hep? Şiir okumanı engelliyorum, başını ağrıtıyorum gevezeliklerimle, yoruyorum seni...
Haydi birkaç tane Refik Durbaş şiiri okuyalım seninle...
Rüzgara Yazdım Adını
Adını, vadilerin cemresinde yolunu yitirmiş sulara yazdım Saçlarına kırağı düşmüş ovalara Göçmen kuşların konağı ovalara Rüzgara yazdım bir de... Seni o rüzgar getirdi bana Gördüm seni bir daha gençliğimin ilkçağının gözleriyle gördüğüm gibi... O yıllarda da böyle miydi
dudaklarının ve ağzının iklimi kirpiklerinin karası alnının serin serinliği saçlarının ilkbaharı? Yüreğimde aşkın ve yarası... Yüreğim çarpardı Ben çarpardım yüreğimi çıkmaz ve ara sokaklara Denizlerin tuzuna gurbetlerin hüznüne hüzünlerin sılasına... Gözlerin,gözlerindi melhem yüreğimin yarasına... Alıp gitmek vardı seni o an 'Bana bir şiir oku' dediğinde Alıp gitmeliydim seni... Bedeni haritalardan silinmiş bir park kanepesinde oturur başımı omzuna koyardım sana şiirler okurdum Senin şiirini okurdum Gökyüzünün en karanlık gecesinden en aydınlık yıldızını çalar ve kalbinin üzerine koyardım O yıldızın aydınlığı ile aydınlanırdı senin geçmişin ve benim geleceğim O yıldızın aydınlığıyla sana sevdalar biçerdim bana karasevdalar... Sana sevinçler ve bana hüzünler... Ah, geçmişimin hatırasından hatırıma bir daha gelen sevgili Kalbimin hangi kuytusunda saklamalıyım şimdi seni? Hangi vadilerin rüzgarına yazmalıyım adını ve aşkını? Hangi rüzgarın elvedasına...
Çık gel şimdi nasıl gelirsen gel ben beklemedeyim Bir telefonun sessiz teline bir mektubun puluna değil rüzgarlara yazdım adını... Rüzgarla bekliyorum seni...
**********************
Barış Koyun Çocukların Adını
Oyunu sever bütün çocuklar birdirbir, uzun eşek, körebe bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez oyun sözcüğünün halkların dilinde (Oyun koyun çocukların adını) Savaşa karşıdır bütün çocuklar kışın: kar altında her sabah tükenip erise de solgun nefesi yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda çarkları döndürse de yoksul alevi savaşa karşıdır bütün çocuklar nice ölümlerden geçmişlerdir nice rüzgarlar içmişlerdir gelincik tarlası çocuklar (Emek koyun çocukların adını) Gökyüzünün penceresinden şimdi bir kuş havalansa kanat çırpınışlarında hayatın yağmalanmış sevinci - Kuş uçar rüzgar kalır (Sevinç koyun çocukların adını) Uzay denizlerinde şimdi bir balık ağlasa gözyaşı billurlarında yüz bin umut kıvılcımı
- Alev uçar nazar kalır (Umut koyun çocukların adını) Çocuk bahçelerinde şimdi bir çiçek açsa hüzün sevince dönüşür sevinç çiçeğe - Ölüm uçar çocuklar kalır (Mutluluk koyun çocukların adını) Barıştan yanadır bütün çocuklar sabah: kuşatılmış bir toplama kampında ayrılığın tepsisini okşasa da elleri aksam: yıldızların mor orağıyla sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi barıştan yanadır bütün çocuklar nice çığlık emmişlerdir nice korku gezmişlerdir yürekten hisli sevmişlerdir güvercin harmanı çocuklar (Devrim koyun çocukların adını) Barışı sever bütün çocuklar beştaş, saklambaç, elim sende bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez barış sözcüğünün halkların dilinde (Barış koyun çocukların adını)
Bir Başına Tanyeli
Sen ki ne hüzünler yaşadın bir başına Erisin artık yüreğinde çırpınan tanyeli Ne belaymış deme zındanda kararmak Acı da aynı imbikten çekiliyor, umut da şimdi
Sevgili Ünlemcim,
Her defasında böyle oluyor, şöyle birkaç satır yazıp gönlünü alayım, unutulmazlığını anımsatayım istiyorum, böyle uzatıp duruyorum. Daha fazla uzatmayayım; bu da bu kadar olsun.
Esen kal,
Şiirde kal,
Şiir kal.
Sevgimde kal.
Ahmet Ümit Aloğlu