Devlet Bahçeli Alpaslan Türkeş'in yardımcılarındandı, liderinin ölümünden sonra 1997'de MHP'nin başına geldi.
Partisini başarıdan başarıya değil, yenilgiden yenilgiye sürüklediği halde, ülkemizin acıklı bir siyasi gerçekliği olarak on dokuz yıldır orada oturuyor.
Bu süreçte muhalifleri olmadı mı, oldu.
Partideki despotizminden şikayet edenler de oldu; hakkında dedikodular yapanlar da...
ABD'nin adamı diyenlerden MİT mensubu olduğunu söyleyenlere kadar her tür dedikodusunu duydu halkımız.
O hiçbirini tınmadı; girdiği her seçimde yenilgiyle karşılaştı; ama her defasında yerini sağlamlaştırmayı başardı. 2002 seçimlerinde parlamentodan silindi; yalancıktan istifa etti, yeniden partinin başına geldi, 2007 seçimlerinde, partisini, 71 milletvekili ile parlamentoya sokmayı başardı. Bu başarısında saf CHP seçmeninin de payı olduğunu savunanlar var...
2016'da ciddi bir muhalefetle karşılaştı. Beş altı aday olağanüstü kongre istedi. Parti mahkemelere düştü. Nihayet bir sihirli elin görünmeyen dokunuşu ile bu badireyi de atlattı.
Bahçelinin siyasi anatomisini siyaset sahnesinde aldığı tavırlara göre çözümlemek gerekir.
Ecevit'le yaptıkları koalisyonda ne partisine hakim olabildi, ne bakanlarına. Bakan arkadaşları, mahkemelere düştü. Aklansalar bile, bir parti ve partili için Yüce Divan ürkütücüdür.
Bir ekonomist olan Bahçeli'nin, Başbakan Yardımcısı olarak içinde bulunduğu hükümet, ülkeyi ekonomik darboğaza soktu. Önlemler alıp devleti- ülkeyi kurtaracağına, Kemal Derviş'in ABD'ye gidip dönmesinin ardından, ne hikmetse"seçim" dedi.
O koşullarda seçim istemek siyasi körlükten öte bir tavırdı. İnsanlar, ABD istemiştir, bile dediler.
MHP, %8.6 oyla sandığa gömüldü.
AKP iktidarı süresince mangalda kül bırakmadan bağırdı, çağırdı ancak her sıkıştığı yerde AKP'ye baston, payanda ve koruyucu kalkan oldu.
Meydanlarda halkın şoven duygularını tahrik etti, kendi hükümetinin getirdiği yasalara aykırı taleplerde bulundu, halkın üzerine ip attı, "Apo'yu asın" diye bağırdı. Cevabını da aldı tabii: Yakalandığında sen iktidardaydın, idamı kaldıran yasayı sen yaptın, kendin neden asmadın?
AKP, Özal'ın, Demirel'in biraz utangaçça istediği başkanlığı ciddi biçimde, iktidarının ilk günlerinden beri istiyor, Bahçeli de ciddi ciddi "Hayır" diyordu. AKP'nin başkanını meydanlarda, bir çok konuda suçluyor, yapılanların hesabını soracağını, seçmene, elini kılıç gibi sallayarak seçmene, "Hesabını sormazsam namerdim" diye anlatıyordu.
Seçim oldu, iktidar ortağı olma, hesap sorma olanağı geçince eline bir bahane uydurdu, iktidar olmadı. Bu yolla da AKP'nin ekmeğine yağ- bal sürdü: Yeniden seçim olanağı verdi, bunlardan bir şey olmaz duygusunun yayılmasına, AKP'nin oylarının artmasına neden oldu. Yapılan seçimlerde de milletvekillerinin yarısını kaybetti.
AKP yeniden iktidara geldi, AKP'ye hayat veren Bahçeli yeniden bağıran bir muhalefet lideri olmaktan memnun, hesap sormalara, eleştirilere başladı.
İktidar, darbe teşebbüsü ile karşılaştı, zor günler yaşadı, yaşıyor... Başkanlık gündemden düştü. Sayın RTE, darbeyi Allahın bir lütfu kabul etti, dizginleri iyice eline aldı. Bahçeli, bu duruma müdahale edip onu demokratik zemine çekmeye çalışacağına, RTE'ye yasal zemin hazırlamaya, çalınmış minareyi kılıfa sokmaya soyundu, başkanlık konusunu gündeme getirdi.
Her böylesi sebebi anlaşılmamış girişimi sonunda partisi dağıldı, parçalandı, güçsüzleşti.
İçimden sormak geçiyor: Sayın Bahçeli, şimdi seçim olsa partinin hali nice olur?
***
Bahçelinin kabaca yapılmış bu portresinde siz ne görüyorsunuz?
Ahmet Ümit Aloğlu