Neden bilmem, bu Pazar kahve tenha. Demirbaş Mehmet Emmi, Çerkez Hasan, Doğulu ve arka masada battı oynayan dört arkadaş… Bu kışta kıyamette , bu seneki kadar kar, yağmur, soğuk görülmemişti son otuz yılda Mersin. Kara yağmura çok seviniyor halkımız; kuraklık olmayacak yazın, diyorlar; ama elektriğe, akaryakıta ve doğal gaza yapılan zamlardan şikayetçiler. Sessizce selam verip oturdum sobaya yakın bir sandalyeye. Kimse yok ki ilgilensin benimle. Başımı ocaktan yana çevirdim, “Haşim, Ömer dedim, biriniz bir kekik kaynattırın bana.” Döndüm sobaya bakıyorum yeterince yanıyor mu duygusuyla. Kapıdan tarafta bir ses yükseldi:
- Biz de isteriz Hocam!
Bu, bizim sağlıkçı Avni. Ondan yana dönmeden sesimi yükselttim:
- Buyur gel sağlıkçı, kekik kolay!
-Yalnız değilim Hocam, bizim Turgut Hoca var yanımda, yükün ağır yani!
-Baş göz üstünesiniz, buyurun, dedim onlara. Ocaktan yana da ünledim: Haşim, kekik üç oldu.
Herkes sobanın çevresine yerleşirken hal hatır etmeyi bitirdi. Daha sandalyesine yerleşmeden öfke saklı bir sesle, bir yardım ister edasıyla Turgut Hoca söze girdi:
- Hocam nedir bu Allah aşkına?
-Neyden söz ediyorsun Turgut Hocam?
- Şu parmak kadar çocuğun Ana Muhalefet liderine söylediklerinden söz ediyrum Hocam, ülkede konuşulan başka gündem mi var?
-Soru böyle olacak, dedim, cevabı içinde saklı olacak.
- Yani, dedi Sağlıkçı.
-Yanisi şu Avni, bak, ne güzel söyledi Turgut Hocam, ülkede konuşulan başka gündem mi var, dedi. Demek ki yavrumuzun ruh sağlığını düşünmeyenler ülkenin gündemini değiştirmeyi istemişler. Bakın başardılar da.
- Ya çocuğun durumu Hocam?
Mehmet Emmi, bu kadar zaman nasıl sustu diye merak ediyordum zaten, benden önce girdi söze:
- Bu ülkede çocukları, insanları düşünen mi var arkadaş? Varsa iktidar yoksa yandaş…
-Dur Mehmet Emmi, dedim, oraya geleceğiz de şu çocuğun içine itildiği çamur havuzundan söz edelim biraz. Bu çocuk, daha bu yaşta iktidara yandaşlığı yaşadı, kişiliği yalvarmak yakarmak gibi zaafa düştü. İleride bunlar onu nasıl bir kişilikle çıkaracaktır karşımıza; bunların öcünü almayan bir zalim olarak mı. ezik, yetkililerin dilediği yönde hareket eden bir zavallı mı? Çevresine güven vermeyen, yuvasında çocuklarının güvenini kazanamamış bir şahsiyetsiz mi?
- Adaletin, dedi Doğulu, yargıda değil, iktidarda dağıtıldığını öğrenmiş, iktidarların olanaklarından yararlanan bir zübük ya da dolandırıcı mı?.
-Öyle ya, dedi Çerkez Tahsin, “Cumhurbaşkanım, Cumhurbaşkanım” diye yalvardığına göre…
- Bir de şu yanı var bu işin, çocuk fırlamış, Cumhurbaşkanın yanına varmış. Ağzına geleni söylemiş. Binlerce korumanın, onca yalaka siyasinin yanında bu mümkün mü? Hiç mümkün değil. Çocuk korumaların kolunda platforma çıkarılıyor. Sayın Soylu ile önceden çekilmiş fotoğrafları var, Zaten Sayın Cumhurbaşkanına çocukla ilgili bilgiyi veren de Sayın Soylu.
Bir de çocuğumuza söyledikleri ezberletildiyse var ya; hem psikoloji hem de pedagojik bir cinayet!
İşte bu noktada sözü bilime, bilim adamlarımıza getirmek istiyorum:
-Ey bilim adamları, ey eğitim uzmanları, ey psikologlar, ey pedagoglar, ey psikoloji öğretmenleri neredesiniz? Bu tablo size söz hakkı vermiyor mu?
A. Ümit Aloğlu, 03.02. 2022, Mezitli