İlan edildiği günden (03 Kasım 1839) bu yana Tanzimat, çok tartışılmıştır. Batı taklitçiliği, Batı hegemonyasının kabul belgesi diyenler, devlet geleneğimizden kopma olduğunu savunanlar, her dinden yurttaş arasında eşitliği sağlamaya yönelik yasal düzenlemelerle (Ortaylı 1995) laik ve demokratik topluma geçiş belgesi sayanlar bu tartışmalarda öne çıkan görüşlerdir.
Bu görüşleri irdelemeden diyebiliriz ki,
* Tanzimat Fermanı, yönetilenlerin can güvenliğini sağlamayı amaçlayan bir belgeydi.
* Tanzimat Fermanı, insan onuruna ve haklarına saygıyı öngörüyordu.
* Tanzimat bürokrasisi, ülkenin yönünü, iyi bildiği Batı uygarlığına ve kültürüne döndürmekten yanaydı.
* Tanzimat dönemi, Türkiye tarihinde anayasal monarşi hareketinin öncüsü denecek bir siyaset evresiydi.
* Tanzimat, bütün bu özellikleriyle Cumhuriyeti ve Atatürk'ü hazırlayan bir siyasi dönemdi.
Bu dönemin aydınları, örneğin Sadık Rıfat Paşa (1807- 1857) şöyle konuşuyordu:
" Milletin nüfusunun artması, ülkenin imarı, asayişin sağlanması esas meseledir. Avrupa'da hiçbir hükümdar ve yönetim kanuna aykırı icraatta bulunamaz. Rüşvetle iş görülmez, ehliyetsiz memur tayin edilmez ve memurlar keyfi olarak görevinden alınıp cezalandırılamaz. Asker kanun dairesinde ahzedilir (alınır). Vergi kanuna göre tespit edilip toplanır. Bundan başka maarife önem verilir,dilini okuyamayan bir tebaa yok mesabesindedir. (derecesindedir)..."(İ. Ortaylı 1995- s. 83)
Bu sesi tanıyoruz; Batının "Aydınlanma" adını verdiğimiz hareketinin bir yansıması olan bu ses, şeriat gereği milletin hukukunun "sultan"a bağlı olmasına karşı çıkıyordu.
O, Sultanın milletin hukukuna bağlı kalmasının istendiği günlerle, içinde bulunduğumuz ortamı şöyle bir karşılaştırırsak diyebiliriz ki, Tanzimat yöneticileri, maliyeden hukuka dek Avrupa ölçülerini kabule hazırdı. (Prof. E. Kuran 1995)
Bugün Cumhuriyet yöneticileri Osmanlıyı bahane ederek şeriatın ölçülerini milletin yaşamına egemen kılmaya çalışmaktadırlar. Ve galiba bu nedenle millet soruyor:
- Adalet nerede? Hukuk kime bağlı?
Dün Cumhurbaşkanımız, bu sesi duymuş olmalılar ki yankıladılar: "Bir ülkede halk bunalmış ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hale gelmişse oradaki yargı sisteminde bir sorun var demektir."Bu sözler, iktidarı on altı yıldır elinde tutan muktedirden çok ezilen muhalefetin sesine benzeyen yakınmasından sonra şu üç soru iyice anlamlı hale geldi:
1- Bizi bu noktaya kim getirdi?
2- Türkiye bugün (2018'de) 1839'dan ileride mi geride mi?
3- 179 yıllık çaba boşuna mıydı?
Ahmet Ümit Aloğlu