Biz, kendimizi nerede konuşlandırmalıyız sorusu, galiba Tanzimat'tan da öncelere uzanan bir arayışın ürettiği iki yüzyıllık bir sorudur!
Din açısından bakarsak biz, Müslüman uygarlığı bünyesinde bir toplumuz.
Ama şu soru da hiç cevaplandırılamadı: İslam uygarlığı mı; yoksa İslamî kültür mü?
Müslüman uygarlığından söz edecek olsak, bizim, din dışında Endonezya ile, Hindistan ile, Pakistan ile; Mısır, Libya, Tunus, Fas, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile nasıl bir müşterekimiz vardır? Bilimde, sanatta, mimaride, edebiyatta, musikide, aynı uygarlığın insanları olmak gibi bir olgudan söz edebilir miyiz? Yoksa bu ülkelerin her birinin birer Müslüman kültürü olduğundan mı söz edebiliriz ancak?
Söylencelerinden, daha kuruluşunda "akarı"nın Batıda olduğunu öğrenen/gören bir ulus olarak biz, Batıyla çarpışan; ama onu taklit etmeye çalışan bir ulus olarak yaşadık hep. Taklit diyorum çünkü uygarlık bakımından Batı kökenli kavramların/ sözcüklerin İslamî terminolojide karşılıkları yoktur. Tek başına bu gerçeklik bile bir İslam uygarlığı değil, teker tekler Müslüman ülkelerin birer kültürü olduğunu anlatır.
Araştırmacıların, Batıya yönelişimizin başladığı Tanzimat dönemi yazar ve düşünürleri için dilemma bile değil, mülemma demelerinin nedeni, bu insanların bir yanları ile Batı uygarlığından, diğer yanları ile İslam kültüründen yana olmalarıdır.
Bizim İslam Dünyasının temsilciliğimiz ise daima tartışmalı olmuştur. Yavuz Sultan Selim Han'la başlayan Halifelik, yani İslamı temsil savımız ne İran tarafından kabul edilmiştir ne Hintliler tarafından ne de Araplar tarafından... Hemen daima biz, kendi kendimize gelin güveyi olmuşuz.
Bugün de referansının İslam olduğunu söyleyen yöneticilerimiz bu tarihi gerçekliği görmeden kafalarına sokulmuş olan İslamı temsil etmek hayalinin peşindedirler.
Örneğin Arakandaki katliama tepki verirlerken Hindistan'ın, Pakistan'ın, kendilerine para bile vaat edilen Bengladeş'in hatta hiçbir Arap ülkesinin peşlerinden gelmediğini g örmüyorlar. Avunmalarının retoriği ise çok yüksek: Tek başına kalsalar da üzerlerine düşen görevi yapacaklarmış...
Elbette Arakan'daki katliama dur demek, mağdurlara yardım etmek insanlık görevidir. Katliama "dur!" diyenlere ve mağdurlara yardım edenlere şükran duyarız. Ancak bunu İslam'ın temsilciliği veya liderliği paranoyasına götürmek isteyenleri de tarihi öğrenmeye, ülkesel çıkarlarını unutmamaya davet etmeyi görev biliriz.
Ahmet Ümit Aloğlu