Onlu yaşlardaydım, İnönü, seçimi kaybettiği için (1954) radyonun başında haberleri dinleyen babam, oturduğu mindere yığılakaldı; o günden beri CHP izleğimdedir: Gördüğüm en hazin görüntü şudur: Hep yönetime gelenlerle parti örgütü çatışma halindedir. Örgüt çalışır, (x) kişiyi bir yerlere taşır, beyefendi ( ya da hanımefendi diyemiyorum; çünkü örneği yok.) göreve geldiği günden itibaren örgütüyle önce yarışmaya, sonra sürtüşmeye, en sonunda çekişmeye başlar. O kadar ki aynı yaşlarda olduğumuz halde nezaketinden dolayı bana “ağabey” diyen bir belediye başkanı, aday adaylığından adaylığa yükselişini ilan ve kutlama toplantısında, kendisine, o güne kadarki belediye başkanlarımızdan farklı olmasını, örgütüyle sürtüşmemesini, çatışmamasını, partililerle dolu salonda açık açık söylediğim ve kendisinden söz aldığım halde makam koltuğuna oturmasından birkaç ay sonra örgütüyle selamlaşmaz oldu.
Bu elbette sayrılı bir durum.
CHP neden böyle?
Bence nedeni şu: Örgüt, örgüt olarak var olmak; partili ve seçilmiş üzerinde varlığını hissettirmek istiyor. Buna karşın örgütün bir yere taşıdığı kişiler, (maalesef kendilerini ortanın solunda/ sosyal demokrat diye tanımlayan kişiler, kendilerini seçen partiden ve partiliden üstte bir yerlerde görerek, Partiyi ve partiliyi de yönetmek istiyor. Bu çatışmada yine üzülerek görüyoruz ki kendileri de parti de zarar görüyor. Yerelden birçok örnek verilebilir; fakat İstanbul örneği çok çarpıcıdır. Canan Hanımın Ekrem Beyin seçilmesindeki emeği onu, partililerce genel başkanlığa yakıştırma noktasına taşıdı. Ne oldu? Ekrem Beyle araları açıldı. Ekrem Bey politik hatalar yapmaya başladı, Canan Hanımın esamesi okunmaz oldu. Kim zarar etti? Parti bu sayrılıktan nasıl kurtulur? Düşündüm de bu sorunun cevabını verebileceğimi sanmıyorum. Çünkü bu durumu bazıları, partinin seçilmeyi hak eden üyelerinin elitistlikten kurtulamadıkları savıyla; kimileri seçilenlerin sosyal demokrat olamadıkları savıyla; bazıları, Kemalizm’i fetişleştirerek kendilerini o fetişizmin üstün kimlikleri saydıkları savıyla; bazıları Atatürk’ü anlayamadıkları, İsmet Paşa tek adamlığının sorumluluğunu üstlenemedikleri gibi üst perdeden bir varsayımla; kimileri partinin uzun süredir iktidardan uzak kalmasının ezikliği ile ne oldum delisi haline gelindiği savıyla… (daha sayayım mı) açıklıyorlar.
- Ama bunların hepsi olumsuz şeyler…
- Elbette bunların hepsi olumsuz savlar. Olumlu olsaydı parti iktidara gelirdi.
- Bunlara partinin iktidara gelmekten korktuğu tezi eklenebilir mi?
- Belki Baykal dönemi için söylenebilir; ama Kılıçdaroğlu dönemi için söylenemez.
- Onun, Baykal’dan arta kalan bu örgütle iktidara gelebileceğini mi düşünüyorsunuz?
Özetlersek, bu partinin örgüt, örgütlülük yani partililik anlayışı, üye psikolojisi, parti söylemi; dahası politik tavrı değişmelidir. Parti, halkta güven duygusu yaratacak söylemler geliştirmeli, bu söylemleri sloganlaştırmalı, sloganlarını halka ulaştıracak kadrolar oluşturmalıdır. Üye sayısını en kısa zamanda birkaç milyon artırmalıdır. (Bir milyon üç yüz bin üyeyle on milyondan fazla üyesi olan rakiple yarışılamaz.)
Özetle, parti, Sosyal Demokrat politikalar üretmekten ve ürettiği politikaları savunmaktan korkmamalıdır.
A.Ümit Aloğlu, 24 Ağustos 2023, Kuzucubelen
Not: Kimse darılmasın, küsmesin; hatta darılanlar darılsın, küsenler küssün, bu partinin üyeleri içinde Atatürk’ün Nutuk’unu, Söylev ve Demeçler’ini; partinin tüzüğünü; hatta seçim bildirgelerini okuyan üyesine rastlamadım. Ben okudum, biliyorum diyen varsa lütfen yorumlara adını yazsın, elinden, gözlerinden öpeyim.