Sevgili Ünlemcim,
Her Şiirin Öznesi,
Her Şairin İlham Kaynağı,
Nicedir yazmıyorum sana, kim bilir nasıl da kızıyorsundur bana!
Haklısın, nice kızsan haklısın.
Aymazlık benim yaptığım, sorumsuzluk.
İşte bugün şimdi yazacaklarımla bağışlatabilirsem kendimi, ne mutlu bana.
Kimden söz edeceğimi asla tahmin edemezsin! Çocukluğumuzda bilmece sorardık birbirimize, bilemeyene, bilmecenin zorluğuna göre Ankara’yı ver, İstanbul’u, Konya’yı ver, cevabını vereyim derdik. Şimdi de sen, kimden söz edeceğimi bilemezsin, İstanbul’u demeyeceğim, Bursa’yı ver, kimden söz edeceğimi söyleyeyim sana… Sevgili, bugün I. Yeni sacayağının birinden söz edeceğim sana. Bu üç kişinin hangisinden söz edeceğimi bile tahmin edemezsin; söyleyeyim: Edebiyatımızda, sosyal eleştirinin ve siyasi muhalefetin, esprinin, şu Fransızların humor dedikleri zeka oyunlarının şiirde çağdaş öncülerinden biri olan, Trabzon’da doğmuş, Avrupa görmüş, I. Dünya savaşı nedeniyle doktorasını tamamlayamadan yurda dönmüş, birçok kurumda çalışmış, İstanbul’da ölmüş; Orhan Veli ve Melih Cevdet’le beraber şiirimize farklı bir ses, farklı bir nefes getiren, Garip akımının bu akımı ilk terk edip II. Yeni akımına katılan şairinden, Oktay Rıfat’tan söz edeceğim sana…
Viyana Sevr Lozan;
Ve dünya kadar nutuk
Ve dünya kadar ferman
Gene köylümüzün elinde kara saban
Gene halkımız yarı aç yarı tok
Perişan
Gibi, güzel, sevimli şiirler yazmayı bırakıp belki de Jacques Prevest gibi şairleri tanıyıp şiirlerini dilimize aktarırken onlardan etkilenen, hicvi,
Şu zeytinyağlı dolma
Yemek değil rezalet
Rezalet rezalet
HÜRRİYET MÜSAVAT ADALET
tarzındaki şiirleriyle en üst düzeylere çıkaran, sonra da biraz anlamı gizli (apokalips), biraz gizemci, biraz sembolist ama metoforlar şiiri diyebileceğimiz II. Yeniye kayan şairimiz giderek halk şiiri tarzımızı geliştirmeye yöneldi, konuşma dilinin değişik ve zengin olanaklarını kullandığı toplumsal sorunlarımızı konu alan şiirler yazdı. Yalnız şiir alanında eserler vermekle de yetinmedi, romanlar tiyatro eserleri yazdı. Kısaca söyleyeyim: Çok eser verdi, çok ödül aldı.
Kızma, farkındayım, yine uzattım sözü; ama Oktay Rıfat’tan söz ediyoruz; inan daha kısa söz edilemez ondan; ya II. Yeni şairliği içindeki yerinden, ya aldığı ödüllerden, çevirilerinden ve fabl tarzı eserlerinden de söz etseydim…O zaman okumazdın bile.
Şimdi de bu kadarını okumaktan sıkıldığından eminim, haydi şiirlerine dönelim:
Ben eski zaman âşığıyım
Sevda çeker düşünürüm ağlarım
Bazen tilki kadar kurnaz bazen akılsız
Bazen çocuk gibiyim bazen bakakalırım.
Herkes âşık olur sevdalanır
Bir yolu var gönül çekmenin de
Benimki sevda değil ateşten gömlek
Bir kor düşmüş ışıl ışıl yanar içimde
Ama ben eski zaman âşığıyım
Sevmek kadar kanatlanmak da gelir elimden
Gece hayalimde gündüz fikrimde
Ela gözlü o yâr çıkmaz gönülden.
Bir Öpüşün Dudağında Buluşmak
Uzak bir gündüzden gelirseniz
Şu kapının ardında bulun beni,
Eşikle sofa, güneşle mermer, aşkla ölüm
El ele oynarken taşlıkta.
Alın kılıcınızı vurun boynunu
Perdelerin arkasında sevişen bulutların.
Minder bir yokuştur tırmandığımız,
Kilim saçları örülen kız çocuğu,
Kırık bir duvar saatidir maşrapa,
Sandalye ölüme bırakılmış bir gemi sonsuzda.
Satın savın hepsini, küflenmiş somunumu
Köpeklere doğrayın kahve falına havlayan,
Bir taş su için bahçeyi akıtan
Tulumbasından kiraz ağacının.
Uzak yazlardan gelirseniz evde yokum,
Çarşıda olabilir ya da kahvede.
Benim işim unutmak, sizi unutmak,
Boynuma dolayıp kesik kollarınızı
Başınızın sedirinde uyumak.
Bakın şu elmalara tekmil çürük,
Sokaklar limon çekirdeği gibi
Ve evler dişsiz bir kedinin ağzında.
Sizin gözleriniz akrep gibi kabuklu.
Sizin avucunuzda bir sofa var,
Bir yatak var içinde, dolambaçlı bir merdiven
Sizin saçlarınız, kirpikleriniz,
Bütün kıllarınız taş bir dehlizin ucunda.
Bir ağaca bağlayabilirim sizi,
Doğramadan, yolmadan, savurmadan önce,
Çakmadan önce odanızın duvarına.
Elleri Var Özgürlüğün
1
Köpürerek koşuyordu atlarımız
Durgun denize doğru.
2
Bu uçuş, güvercindeki,
Özgürlük sevinci mi ne!
3
Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
Düşünmek yasak,
İşgücünü savunmak yasak!
4
Ürünü ayırmışlar ağacından,
Tutturabildiğine,
Satıyorlar pazarda;
Emeğin dalları kırılmış, yerde.
5
Işık kör edicidir, diyorlar,
Özgürlük patlayıcı.
Lambamızı bozan da,
Karıma
Sofalar seninle serin
Odalar seninle ferah
Günüm sevinçle uzun
Yatağında kalktığım sabah
Elmanın yarısı sen yarısı ben
Günümüz gecemiz evimiz barkımız bir
Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter
Yalnızlık gittiğin yoldan gelir
Hatırlama
Her dakikasını ayrı hatırlarım
Erenköy'de geçen zamanın
Rüyama girer bir arada
İstanbul, bahar ve Türkan'ım.
Bir odamız vardı etrafı sarmaşık
Bostanlara bakan penceremiz
O güller kadar taze
Ben ona deli gibi aşık.
Aynı yatakta dinlenir başlarımız
Saçlarım saçlarına karışırdı
O ince bir kızdı,ince alımlı
Ne giyse yakışırdı.
Yeter ki gönüller şen olsun
Şarkılar söylerdik yolda
Hep karşıma otururdu ellerini tutardım
Akşamları eve dönerken Baraşol'da.
Ağaçlar çiçekteydi
Türkan sağ beraberimde
İstanbul bahar içindeydi
Kalbim sevda içinde.
Bugün de yordum seni.
Hep yoruyorum zaten.
Ama sen bağışlayıcısın; bunu biliyorum ve hep buna sığınıyorum. Esen kal, Şiirde kal, Şiir kal.
Ahmet Ümit Aloğlu, 02 Kasım 2019, Mezitli
İmza yerine:
Para mal mülk han hamam yalan
Sonunda şu karşıki koru benimdir ya
Şu yol şu çayır şu fabrika
Ama sonra
Sonunda fakir zengin bir arada…