Bizim kahveyi Türkiye’nin dışbükey bir aynası gibi görürüm: Boyutları küçülmüş, renkleri silikleşmiş, cisimleri gölgelenmiş, sesleri kısılmış bu insanlar birer cisim gibi değil, bir cismin aynadan görünüşü gibi yaşarlar. Her biri, bozuk bir TV ya da YouTube yayını gibi silik, dalgalı ve bulanıktır.
Haftada bir, sadece Pazar günleri giderim ben bizim kahveye. Amacım kahve ortamına dahil olmak değil, mahallelimizden (Köylümüzden diyebilmeyi isterdim) kopmamak, mahallemiz muhitinde sosyalleşmektir.
Bu Pazar gittiğimde, “keşke gelmeseydim “dedim; çünkü komşularımı öfkeli, hatta ruh sağlığı bakımından sayrılı gördüm.
Boş bir masaya oturdum. Bu yılgın, çaresiz görünümlü inanlarla ne konuşulabilir diye düşünüyordum ki Doğulu seslendi:
-Hoş gelmişsin Hoca!
-Hoş bulduk Doğulu.
-Niye kenar durdunuz?
-Kenar durduğum yok, bu masa boştu. Yer varsa oraya geleyim.
-Buyur Hoca, başımız üstünde yerin var.
Sağ ol Doğulu deyip yanlarına gittim; ama kamdaki 1ne konuşulur bu gün bu ruh halindeki insanlarla sorusu beynimi işgalse devam ediyordu.
Gösterilen sandalyeye oturur oturmaz Doğulu gür sesiyle “Haşim!” dedi.
Çağrıyı bekliyormuş gibi koşarak geldi Haşim,
-Buyurun hocam, ne içersiniz? Dedi.
- Arkadaşlara ne ikram ettin, dedim.
-Herkes sizi bekliyordu, kimse bir sipariş vermedi Hocam, dedi. Sesinde iyi ki geldiniz edası vardı.
- Yine çayı kahveyi bana yıkmaya karar vermiş olmalılar, sor herkese, en isterlerse getir, ben kekik istiyorum, dedim.
Haşim siparişleri getirmeye giderken sordum:
-Mehmet Emmi, neyi var milletin?
Mehmet Emmiden önce Sağlıkçı Avni girdi söze:
- Moralimiz bozuk Hoca.
-hayırdır?
-Hayra moral mi bozulur, hiç hayır değil.
-Allah şerden saklasın, de bakalım morallere ne oldu?
-Dün siyasiler konuştu, biz de radyolardan dinledik,TV’lerde izledik.
-Ne var bunda?
-Adamlar sanki dalga geçiyor bizimle.
-Nasıl?
-Nasılı mı var Hoca? Bu ülkede yaşamıyormuş gibi, hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi konuşuyrosun.
-Gerçekten sözü nereye getirmek istediğinizi anlamış değilim.
Mehmet Emmi söze girmeye niyetliydi ama Çerkez atik davrandı:
-Bak hocam, şimdi bizim paramız erlerde sürünüyor, ülkede kimsenin çarşıya pazara gidesi kalmadı, yabancılara Pazar olduk. Undan şekere, sebzeden meyveye her şey ateş pahası, öğrenciler barınak, insanlar kiralık konut bulamıyor, yabancılar ev arsa kapışıyor. Çiftçi, hayvancı, esnaf yerlerde sürünüyor.
-Tamam biliyoruz bunları.
-Bizi üzen bunlar değil Hocam dedi Mehmet Emmi,
- Nedir sizi üzen Emmi?
- Geçiyorlar kameraların karşısına, üretim şahane, ekonomi mükemmel. Dünyanın en gelişmiş on ülkesinden biri olmakta karalıyız. Korona sonrasında doğan krizden en az etkilenen ülke biziz diyorlar. Memleket sefalet içinde yüzüyor, paramız dünyanın en çok değer kaybeden parası, refah içinde yüzüyormuşuz gibi konuşuyorlar.
-Politikacılar böyledir, her dediklerine inanırsak evin yolunu bulamayız Mehmet Emmi!
-Hayır Hoca, politikacı milletine yalan söylememeli! Milletini enayi yerine koymamalı!
Biraz daha tarafsız tavrı sürdürürsem üstüme yürüyecekler. Bir yolunu bulup kaçmalıyım diye düşünürken telefonum imdadıma yetişti. Bir arkadaşım arıyordu. Ben,
-Evden arıyorlar, söyleşi güzeldi ama özür dilerim, dedim. Haşim’e kimseden para alma, bir işim çıktı, acelem var, deyip hızlı adımlarla çıktım kahveden. Evin yoluna girince demin beni arayan arkadaşa dönüş yaptım. Meğer o da semt pazarından arıyormuş beni, ben başka bir ülkede yaşıyormuşum gibi, bütün pahalılığın sorumlusu ve soruna çözüm bulması gereken benmişim gibi etiketleri okuyacakmış bana.
-Tamam, şarjını tüketme, şimdi işim var deyip kapattım telefonu. Kime ne diyeceğimi bilememenin şaşkınlığı ile yürüdüm eve.
A. Ümit Aloğlu, 16. O4.2022, Kuzucubelen.