Özkan Mert Şiiri
Sevgili Ü…
Hayallerimin Sultanı,
Gerçeklerin Günışığı
Sevdamın Öznesi,
Kaç zamandır yazamıyorum sana. Yeni bir ev yaptırmak, hele de kısıtlı bütçe ile, yetersiz olanaklarla ve üstelik kırsalda… Malzeme bulmak bir dert, onu arsaya taşıtmak daha büyük bir dert. Usta bulursun, çırak bulamazsın, çırak bulursun usta gelmez. Bir de küçücük de olsa bahçe bostan işleri…
Bir türlü zaman bulamadım, vesile de bulamadım; ama daima aklımda, gönlümde, yüreğimde olduğunu bildiğini sanıyorum.
Sana yazamayınca şiirden de uzak kaldım. Dün bir fırsat çıktı karşıma: Bir arkadaşım Yeni Gelen dergisinin geçmiş sayılarını gönderdi bana. Her sayıda bir iki şiir var. Hemen hepsi sipariş üzerine yazılmış gibi alttan alta ideoloji satıyorlar. Şiirin didaktik metin görevi yapması onun alanını daraltır. Onu, ısmarlama metne dönüştürür. Evet, ideolojik propaganda/ öğreti amaçlı şiirler yazılmıştır Türk ve Dünya şiirinde; Nazım Hikmet, Pablo Neruda, Bertolt Brecht, Mayakovski bu vadinin benzersiz ustalarıdır; ama işte sayıları iki elin parmaklarını geçmez; çünkü böyle yazılan şiirler kuru, dile özeni sınrlı, dilin musikisine ulaşmamış, kendini şair sanan insanların şaheserleri(!) olarak kalır. Yeni Gelen’de yayımlananların içinde “A! İşte bu güzelmiş” dedirtenler de oluyor elbette.
Yeni Gelen’in bir sayısında B. Sadık Albayrak, “Özkan Mert: Şiirin Ölmez Gençliği” başlıklı bir Özkan Mert güzellemesi yazmış. (Sayı 33.) <derginin daha önceki sayılarında Tomas Trnströmer’den Sayı5), Michera Zaneralla’dan, (Sayı 9) çevirdiği şiirler yayınlamışlarmış.ütün sayılarını göremedim, beli başka şiirleri ve çevirileri de vardır. Zaneraslla’dan çevirdiklerinden biri şu:
Kendimi Orijinalime Zincirliyorum
Kendimi orijinal ışığa zincirliyorum
gün batımını geri alıyorum
şiirin bana dokunuşuyla,
ufuk çizgisinin yüceliğinde
Dudaklarımla geleceği yaratırım;
Mezarlıklar kemiklerle dolı
bulutun titreşimlerinde dinlenirim
kesişen zehirlerin mavi zamanlaşmalarında
Toprağa ve suya sürgün
kendimi rüzgarlara bağladım,alevlere verdim
Dünyayı delen ve güneşi çevreleyen gözlerle
Sonsuzlaştırdım kendimi Daphne gibi
Zeytin ağaçlarından bir orman oldum.
Şiirin feminen bir derinliği var bence; ama ben şu şiirini daha çok sevdim Michela Zaneralla’nın:
Ağustosun Işığında
Sen beni ara
Ağustos aylarının ışığında,
dudaklarımın kenarına
mavini atıyorsun.
Damarların ve kasların atıyorken
sonsuzluğun ışığında
elektrikleniyorsun.
Ter yerine çam sakızı
ve deniz kokuyorsun.
Hayatımı hayatınla kuşattın,
Retinanla
beni aşka davet et aşkım.
Dağıttım yine, Özkan’dan bahsedecektim, çevirmenliğine geçtim. Çok da yanlış yaptığım söylenemez, çevirmenliği şairliği ile at başı gider Özkan’ın.
Ben bu değerli devrim şairini Gazi’li yıllarımızda, Firdevs’in kardeşi Haluk Aker sayesinde tanıdım. Haluk Aker, Özkan Mert, Ataol Behramoğlu, Semih Tezcan ve adını anımsayamadığım bir grurup sanatçı adayı yarı kominal biçimde yaşardı. Bir iki kez Mehmet’in para bulma ustalığı sayesinde grubun Ulus meyhanelerindeki ucuz şarap toplantılarına katılmıştım. Onlar ünlü oldular, anımsamazlar beni; ama ben onları hiç unutmam. O yıllarda Devinim 60 adında bir dergi çıkarmışlardı, bir yazım, “Her dilin bir iç musikisi vardır, o musikiye ulaşamayanlar şiir yazamaz” aforizmam ve Helenler genel başlığındaki öykülerimden sanırım iki tanesi yayınlanmıştı o dergide (Helenler’in bir tanesi de Hüseyin Cöntürk’ün çıkardığı dergide yayınlanmıştı.)
O yıllarda bu tür dergiler uzun boylu yaşayamazdı. Sanırım Devinim 60 da uzun ömürlü olamadı.
Özkan, neden bilmem, okulu bitirmedi. Türkiye Elektrik kurumunda topoğraflık yaptı. 68 Olaylarında devrimci kişiliği ve şairliği epeyce ünlendi. “Kuracağız Her Şeyi Yeniden” adlı ilk kitabı yayımlanır yayımlanmaz Askeri Cunta tarafından toplatıldı; ama Özkan’ın şiirleri dilden dile dolaşır oldu. Ondan sonra da Türkiye’de hemen bütün dergilerde yazdı. Almanya’ya kaçmak zorunda kaldı. Orada da çeşitli dallarda kurslar, eğitimler aldı. İsveç’e geçti; İsveç Devlet Radyosunda programcılık yaptı. İsveç Yazarlar Sendikası PENTutuklu Yazarlar Komitesi üyeliği yaptı.
Orhan Tüleylioğlu, onun için şunları yazdı:” “Sözcükleri öpüştüren, dünyaya sataşan bir şairdir Özkan Mert. Cemal Süreya’ya göre her yönüyle gerçek bir şair; Salah Birsel’e göre kafadaki kan dolaşımını düzenleyen biri... Sıra dışı bir ezginin, düş gücü yüksek, coşkulu, içten, sıcak, cesur, çağrışımları zengin bir şiirin öncüsüdür Özkan Mert.”
1.
İşte! Gene bahar
saçlarım dolu rüzgârlarla
Merhaba! Diyorum
bir sürgün olarak yaşadlğım Yeryüzüne
Merhaba! Böceklerin, yanardağların, rüzgârların
ve okyanusların evi
Bizim sevgili küçük bahçemiz
Benim doğduğum planet
Takvimlere bakıyorum: Mart'ı gösteriyor
Ben'se Nisan'a çarpıyorum
Öpüştüğüm güzelin
adını soruyorsanız: Mayıs
Geceleyin yıldızlarla flört eden
gül'leri ben yetiştirdim
Çünkü ben savaşçı değil, gül yetiştiriciyim
2.
Buz tutmuş Kuzey denizinin
üzerinde geziniyorum
Buzları çelik burgularla delip
uyuyan balıkları avlıyor İsveçliler
Bulutların arasından elini uzatıp
saçımızı çekiyor Mart güneşi
Kafamda dünyaya dair "Karanlık düşünceler"
korkuyorum insanın "Vahşet"inden
silahlardan, savaşlardan ve dinlerden...
Bir gün tüm umudumu
yitirirsem "İnsan"lardan
bu şüre gömün beni
Çünkü ben savaşçı değil, gül yetiştiriciyim
3.
Çay ve elma kokan
başka bir planet tanıyor musunuz?
Yanardağların ve Gökkuşağının
sahibi siz misiniz? Hayır!
Konuksunuz bu dünyada
cebinizde dönüş biletiniz
Tanrı öpecek hepinizi bir gün
uçurumda...
Bulutlarda bir kent var: O'raya
taşınacaksınız
Ben'se küçücük bir hücresiyim Doğa'nın
karıncaların, kelebeklerin, ağaçların
yıldızların ve su'yun kardeşi...
4.
G, gırtlağıdır bir kentin
e, daha dişidir a'dan
C, Cemal Süreya değilse, kimdir?
İ, nedir peki?
- İlhan Berk'tir
Şiirden arabasıyla
dolaşmaktadır Bodrum'da
cebinde "Sözcük tarlaları"
K'yı hepiniz tanıyorsunuz: Kerim
Oğlumdur
dünyanın en yakışıklı adamı
13 yaşında
Tenisi bıraktı
kitap eleştirileri yapıyor
Dünyanın en mor dağları
Salihli'dedir
Ve çiçeklenmiştir şimdi
öbek
öbek
İzmir fuarında
deniz erleri geziniyor
başlarındaki şapka değil
zambak
Ortaokullu kızlar
erkek arkadaşlarını çekiştiriyorlar
kazaklarından...
İşte! Ansızın ilk öpücük
hiç unutulmayacak olan...
Utangaç
ve
kaçak
5.
Sırtı vadilere gömülü
bir güvercinle buluşuyorum gizlice: Evimiz
kurumuş bir nehir yatağı
Pembe bir akşam oluyor biz öpüştükçe...
Ah! Günbatımı
bir komplodur zaten
Aşk'sa kaydolmaktır hayat'a
Biliyor musun sen de ne yap? Git!
Bir dağ silsilesi ile arkadaş ol!
Kuşlarla birlikte yargılan!
Çünkü bir kuş
çekmez sesini kenara
çarpışmamak için Bahar'la
6.
İşte! Gene Bahar
saçlarım dolu rüzgârlarla
Merhaba! diyorum
bir sürgün olarak yaşadığım Yeryüzü'ne
Geceleyin yıldızlarla flört eden
gül'leri ben yetiştirdim
Çünkü ben savaşçı değil, gül yetiştiriciyim
Özkan Mert’in bu şiirini yazdıktan sonra yazdığıma pişman oldum. Çok güzel bir şiir ama çok uzun. Silmeye de elim varmadı. Keşke dedim, kısa şirlerinden bir ikisini seçseydim. Onu da başka bir mrktupta yaparım.
Şimdilik Hoşça kal,
Sevgimde kal,
Şiirde kal.
Şiir kal.
A.Ümit Aloğlu, 29 Ağustos 2023, Kuzucubelen