Sevgili Ünlemcim,
Cennetimin Hurisi,
İnancımın Meleği,
kalbimin Afrodit’i,
Bugünlerde çok sık yazıyorum sana. Umarım yormuyorumdur seni. Yoruyor olabileceğimi düşündüğüm halde neden bu denli sık yazıyorum? Söylemeliyim bunun sebebini: Biliyorsun, bir yerde güzel bir şiir, güzel bir öykü okudum mu onları senin de okumanı istiyorum. Bunu sağlayamadım mı kendimde bencillikler duyumsuyorum. Bu günlerde Mehmet Ercan’ı tanıdım. Onu sana tanıtmazsam, şiirlerinden birkaç tanesini olsun okumanı sağlamazsam bunalır kalırım.
Dünya Güzeli, bu genç şairi, Mehmet Ercan’ı çok geç tanıdım. Zaten kendisi de bizden çok genç. 1978 doğumlu.
Mardin’de doğmuş bu genç adam. Mikrofon hayranı. 1994 yılında mikrofona olan tutkusu onu Mardin'den İstanbul'a sürüklemiş. Yazdıklarını illa da mikrofona okuyacak ya ortam ve imkân arıyor. Bulmuş da. Hemen her şiiri için bir video çekmiş. Radyo programcılığına kadar ulaşmış. Youtube’da sayısız videosu var.
Mehmet Ercan, Şiirin yanında Deneme ve Roman kategorilerinde eserler yazmış. Ona yakın eseri varmış. (Utanarak söylüyorum, birini bile okumadım.)
Görüp okuyabildiğim şiirlerinde o doğulu saflığını; öğretici, sosyal izlekli şiirlerinde bir yavanlık olsa da insanı, sevgiyi aşkı konu edinen şiirlerinde içtenliğini görebiliyorum.
Senin nasıl bulacağını ise çok merak ediyorum. İşte sana Mehmet Ercan şiirleri:
NEDEN OLMASIN
Bakarsın atar tepemin tası!
Bi telefon açarım sana
'Bırak tası tarağı gidiyoruz' derim
Ne mesaisi kalır saatlerin
Ne de başı sonu haftanın
Eni sonu ölümlüyüz der
Bize ayrılan süreyi yaşarız dolu dolu
Gün biter, gün gelir mahşerde dikiliriz
‘Hesaplar benden’ derim ve sığınırız rahmete
Pek bir sermayemiz olmaz da kulluktan yana
Halimiz Allah'ın kanaat notuna kalır
Bir de bakmışsın ki emir buyrulmuş ikimize
“Tutuşun elele, hadi Cennet'e” diye
Nedeni sen olursun
Neden olmasın...
KENDİNCE
yeşili içmiş gözlerin
ellerin iki bulut
özlemin dağlarcadır
gelincik açmış dudağın
duruşu ceren yârim
sesin keklikçedir
saçların van gogh sarısı
salın buğday boylum
bakışın şiircedir
temmuz sıcaklığında gülüşün
ay mı doğdu yüzünün vahâsına
tenin ipekçedir
böyledir âşıkların dünyası
sizin sevdanız size özge
benimki kendimcedir
GİTMENİN ZAMANIDIR
gitmenin zamanıdır bu kentten; ey gönlüm artık git
hoşca kalın delifişek günlerimin Ankara akşamları
akardık sel gibi, yel gibi eserdik sokaklarında
anımsarım devrimle yatıp, kalktığımız o günleri
hâlâ kulaklarımda çınlar göğü sarsan o sloganlar
görünce heyecanlanırım yazılar yazdığım duvarları
nasıl öfkelenirdik, kinimiz sığmazdı yüreğimize
omzumuzda tabutlarını taşırken vurulanları
dilimde dizeler, çantamda kitaplar, usumda hüzün
gidiyorum aramaya yeniden, gençliğimi o düşleri
gitmenin zamanıdır bu kentten; ey gönlüm artık git
hoşca kalın delifişek günlerimin Ankara akşamları
Şimdi yazacağım şiir, bu mektubu yazmaya beni ikna eden şiirdir.
BİLEMEZSİN
sen geceleri seversin
ayı seversin
ben seni severim bilmezsin
yıldızlar dererim gök ağacından
süslerim mehtabı kuş sesleriyle
bak derim bakmazsın
yağmur yağar sonra
ıslanır saçların hüzünden
tenimle sil derim silmezsin
dağlar düşünceli, rüzgarlar suskun
ellerimi uzatırım sana
tut derim tutmazsın
ben bir deli sevdayım
menekşe, gül misali
saçına tak derim takmazsın
gülüşün kement boynumda
gözlerim kerbela’dır
sev derim bu mecnun’u sevmezsin
kendimden uzak sana yakınım
bir yoksul şairim işte
ne dersen sen haklısın
sen geceleri seversin
ayı seversin
ben seni severim bilmezsin.
Sevgili Ünlemcim,
Bu mektup da bu kadar olsun,
Hoşça kal,
Sevgimde kal,
Şiirde kal,
Şiir kal.
A.Ümit Aloğlu, 10 AEylül 2023, Kuzucubelen