Ekonomi sahasında akademik çalışmalar yapanlardan Psikologlara kadar insan zihninin hangi dürtülerle biçimlendiğini/ eyleme dönüştüğünü araştıranlar, bizim için çok ilginç olabilecek, bir sonuca varmışlardır: İnsanlar kendileri için neyin iyi olduğunu bilmiyorlar. Zaten davranışlarımızı yöneten dürtüler, iyi veya kötü algılarımız değil, mutluluk algısıdır.
İnsanoğlunun biyokimyası, duygularının etkilerini ve süresini sınırlamaktadır. Dahası, her çağda ve her kültürde aynı zevkleri ve aynı acıları duyumsayan insan, ancak duyumsadıklarına verdiği önemle onları yoğunlaştırmakta veya önemsiz kılmaktadır.
Örneğin Osmanlının kurulduğu yüzyıllarda insanlığın yaşam ve mutluluk anlayışı günümüz insanınınkinden epeyce farklıydı. Yaşam koşulları da günümüz insanın yaşam koşullarından çok daha zordu. Ancak o insanlar günümüz insanından daha çok öbür dünyada ulaşacağı "ebedî mutluluk"a inanıyordu ve bu dünyadaki yoksunluklarından /yokluklardan/ çektiği acılardan günümüz seküler insanının şikayetlerinden daha az şikayette bulunuyordu. Hayatından da günümüz insanından daha az şikayetçiydi; çünkü yaşadığı hayatın kendisini "ebedî mutluluk"a götüreceğine inanıyordu.
Kısaca o dönemde insanımız, ölümden sonraki hayatı, bu dünyadaki hayatından önemli bulduğu için mutluydu. Bugün artık iyice biliyoruz ki insanın kendine ve yaşamına yüklediği anlam, her çağda, çağın yaşadığı gelişimlere, tanıştığı- kendi yarattığı- ideolojilere göre şekillense de aslında "yaşamın kendisi bakımından" farklı bir duruma işaret etmiyor. Ortaçağın insanı ile hümanist, kapitalist, milliyetçi insanın dünyaya verdiği/ atfettiği değerler birbirinden daha gerçekçi değildir.Bu nedenle, ancak insanın kişisel öyküsünü, çevresinin kişisel öyküsüyle uyumlu hale getirmesi hayatı anlamlı kılabilir.
Bu belirlemeler doğruysa anlaşılması gereken şudur: İnsan davranışlarının belirleyicileri, "ebedî mutluluka ulaşma özlemi", "günü kotarma zorunluluğu" ve "kişisel öyküsünü toplumun sanrıları ile uyumlu hale getirme arzusu" dur.
Bunca akıl alamaz, despot, tarafgir, çıkarcı, ayrıştırıcı, savaşçı; insanlarımızın geleceğini köreltici... uygulamalarına rağmen insanlar AKP'ye neden oy veriyorlar sorusunun cevabı sanıyorum bu sonuçta saklıdır: Ebedi mutluluk arayışı ve günü kurtarabilme kolaylığı, öyküsünü toplumun sanrıları ile uyumlu kılmadan doğan rahatlığa ulaşmak... Cumhurbaşkanı ,"beraber yürümek bu yollarda" şarkısını boşuna söylemiyor....
AKP'nin oya ulaşmadaki keşfi budur.
Bugün bütün okulları İmam Hatipleştirmenin, ünlü liseleri bile ortadan kaldırmanın tek izahı, insanımızı hep ortaçağ insanı kılmak, herkesin aynı öyküyü yaşamasını sağlamaktır ki "ebedî mutluluk" için size oy versin.
Halkı küçümseyen, cahillikle suçlayan elitist kolaycılık yerine bir gerçeği- halkımız AKP'ye neden oy veriyor?" sorusuna cevap aramaya çalışıyorum; dilerim anlatabilmişimdir meramımı...
Ahmet Ümit Aloğlu