Sevgili Ünlemcim,
Acıların Sultanı,
Sevgilerin Prensesi,
Yine çok ara verdim sana yazmaya...
Bu nasıl bir ruh halidir,bilemiyorum; sokakta bir yerden bir yere giderken, alışveriş yaparken, sahilde gezinirken, denizde yüzerken, duşta suyun okşayışını duyarken, yatakta, yemekte; hayatın her anında seninle olmak ve sana yazmak; ama bilgisayarın başına geçmemek, içimden geçenleri kelimelere döküp sana göndermemek... Tembellik bile değil, başka bir şey; hep senden uzakta ve hep seninle ... İşte böyle yaşıyorum.
Bugün artık yeter, dedim, geçtim makinenin başına...
Sevgili Ünlemcim,
Bugün sana şiirden değil, düzyazıdan söz edeceğim. Bilirsin, Fransız Cumhurbaşkanlarından biri, yanılmıyorsam Georges Pompidou, 1970'li yıllarda rahmetli Yaşar Kemal'e "Çağımızın ozanı" demişti. Gerçekten Yaşar Kemal büyük bir ozandır, Homeros gibi, Dante gibi, bütün destan şairleri gibi...
Bazen düşünüyorum da içinde, yüreğinde şairlik olmayan bir insan öykü de yazamaz, roman da yazamaz. Sait Faik'in öykülerinden, olacak şey değil ya, şiiriyeti kaldırsak geriye ne kalır?
Evet destan illa da manzum yazılır; ama düz yazıyla da şiir yazılmıyor mu? Bir metni okurken "şiir gibi" demiyor muyuz?
Uzatıp seni yormayayım. O güzel gözlerine kıyamam. Sözü getirmek istediğim noktaya geleyim: Bugünlerde adaşım Ahmet Ümit'in "Elveda Güzel Vatanım" adlı romanını okuyorum. Yazarın bu destanından bir paragraf, sanki ben yazmışım gibi geldi bana. Daha doğrusu, benim senin için düşündüklerimi dile getiriyor gibi geldi bana...Şöyle:
"Evet, senden ayrıldıktan sonra o keder beni hiç terk etmedi. Kendi yarasına âşık bir mazoşist gibi gittiğim her yere taşıdım hasretini. ...Aynamın kenarında, arada bir gözüme ilişen bir kartpostal değildin sen. İçten içe sızlayan bir kalp ağrısıydın ki, sadece o debdebeli günleri değil, bütün bir ömrü benimle yaşayacaktın. Hiç mübalağa etmiyorum, ikinci bir zihin gibiydin kafatasımın içinde. İkinci bir yürek gibiydin göğüs kafesimde. Hatıralardan söz etmiyorum, şimdiki gibi o gün de ne yaptığın, kiminle olduğun büyük bir meraktı benim için, büyük kaygı, büyük kıskançlık. Bensiz okuduğun kitaplar, izlediğin piyesler, gezdiğin sokaklar her biri ayrı bir ızdırap vesilesiydi."
Böyle bir metni yazan insana ben, "ozan" denir, diyorum. Bunu, büyük ozanların halkın, insanın duygularını dile getirebilen kimse olduğu bilgisiyle söylüyorum.
Bu mektuplara şiirli mektuplar adını veriştik, illa da bir şiir bulunmalıydı bunlarda, şu cümleleri alt alta yazsam şiir olmaz mı? Haydi deneyelim:
aynamın kenarında,
arada bir gözüme ilişen
bir kartpostal değildin sen.
İçten içe sızlayan bir kalp ağrısıydın ki,
sadece o debdebeli günleri değil,
bütün bir ömrü benimle yaşayacaktın
....
Sevgili Ünlemcim,
Biliyor musun, işte bitiyor ömrümüz; ve bu geride bıraktığımız yılları benimle yaşamadın; ama ben hepsini seninle yaşadım...
Tamam, daha fazla acıtmayalım yüreğimizi.
Bağışla, yine yordum seni.
Haydi hoşça kal,
Sevgimde kal,
Şiirde kal,
Şiir kal.
Ümit Aloğlu, Mezitli 06.02.2016