Mezitli,17.03.2021
Sevgili Ünlemcim,
Belleğimin altın çivisi,
Kaç aydır susuyorum. Ne yazıyorum sana ne de konuşuyorum seninle. Oysa ne kadar ihtiyacım var seninle konuşmaya. Ne kadar çok anlatacağım var, eminim senin de bana söyleyeceklerin vardır. Ah Covit 19!Ah yaşlılık!
Yaşlılık ilhamını azaltmıyor insanın… Duygularını da köreltmiyor; ancak insanın, enerjisini aldığı için, gücü yetmiyor istediklerini yapmaya…İçimde hemen her gün sana şiirler okuyan, mektuplar yazan bir Ümit var; ama ben onun kadar çalışkan ve becerikli değilim. Öyle diyorsam da sana kendilerinden söz etmek gereksinimi duyduğum bir çok şair birikti. Bugün onlardan birinden söz edeceğim. Adı, Sıtkı Salih Gör.
Bu Orman mühendisi, Elazığlı. Bizden sekiz on yaş büyük.(2 Eylül 1934doğumlu)
Öğrenimini İstanbul’da yapmış. Ne şanslı. Büyük balık büyük gölde büyürmüş. Okulunu bitirdiktikten sonta bir süre çalışmış, sonra nereye gitse beğenirsin, doktora için? Viyana’ya! Orada Sel Dereceleri ve Çığ tahkimatı konusunda lisans eğitimi yaptı, bir süre daha çalışıp Almanya’ya gitti. Orada emekli oldu. Bütün bu yaşam mücadelesi içinde edebiyatla bağını koparmadı. O yılarda sol ile birlikte edebiyat da şahlanmıştı. İkinci yeni altın yıllarını yaşıyordu. Önüne düşen her edebiyat meraklısını o büyük denize sürüklüyordu. Salih Gör de bu sele kapıldı. O vadide oldukça başarılı şiirler yazdı. Diyebilirim ki şairimiz, birçok şair ve yazarımız gibi Varlık dergisinin edebiyatımıza kazandırdığı adlardan biridir. Ancak o yıllarda yayımlanan bütün dergilerde şiirleri yayımlanmıştır; Yeditepe, Kıyı, Yelken, Türk Dili, Soyut, Forum, Türk Sanatı …. Aklına ne gelirse hepsinde yazmıştır.
Hıfzı Topuz Fransızcaya, T.S.Halman da İngilizceye çevirdi bazı şiirlerini. Almanya ve Polonya’da kitapları basıldı.
Hakkında Remzi İnanç’ın bir değerlendirmesi var; beni susmaya davet ediyor her aklıma geldiğinde: “Kendini sürekli yenileyen, yeniledikçe dili de iyice arınan, yabana atılmayacak bir ustalığı yakalayan Sıtkı Salih Gör’ün zengin sözcük teknesi, bin avcıyı imrendirecek imge dalları vardır. Pek az şiiri dışında hemen hemen bütün yazdıklarıyla, sanki Anadolu güneşinin altından hiç uzaklaşmamıştır”
İlginç bir şey söyleyeceğim, Sıtkı Salih Bey şair ama öykü dalında aldığı ödül daha fazladır. Çevirilerinin de çok başarılı olduğu söylenir.
Yetmez mi başını ağrıttığım?
Bence yeter.
Başın ağrımışsa bile şiirleri dinlendirecektir seni.
TUĞRA
Bir güvercindi avuçlarından su içen,
Paylaşılan avuçlarından, saçından ve yüzünden.
Ki şiirim sanadır, yalnızlığını gürültüyle
Tenhalara salan sana, ki ilkyaza, elleriyle.
Ayrı geçmiş günlerimiz sanki hüzün atlarıdır,
Ki şiirin koylarına ulaşan, ki ara-sıra.
Acılarım seninle kanardı o güneşli ovada
Kokusu öteye giden gül gibi, uzaklara
Bir faytona binerdik, iz sürerken peşinden
Dehlizlere girip çıkar, coşkular evinden
Kıyılardan kopup gelen dalgalara ki dönerdi
Suskun ve sözleri süsleyen martılarla, derdi
Bir gün denize serpilir berraklığın
Işıkları parlayan şafağa dönüşür sesin
Senin değişmendir, ki beni kavrar götürür
Damlalara koşanlarla, o süzgün atlılarla
Derinden duyarım yaşadığımı seninle
Sıcaklığın yaraşır düşlerime seninle
Adları türküler gibi gürül gürül akar
Sevgileri, coşkuları içimize, çiçeklerle
Seninle, ki seninle, ki seninle, ki seninle
Sevgili Ünlemcim, şimdi, şairin bin yıl yaşadığını söylediği sedir dolayısı ile “sen”den, “zaman” dan yana neler söylenmez, değil mi? İlk aklıma gelen, Aragon’un “Elsa”ya söylediği söz: “Zaman sensin.” Düşünüyorum da her şairin bir Elsa’sı olmalı ki mutlaka vardır, ona her şair “zaman sensin” demeli fakat kendi zaman algısıyla değil, Aragon’un dediği anlamda… Aragon kurgusuyla… İyi de bana ne her şairden; ben, sana diyorum ki: benim için zaman sensin. Bazen başkalarıyla paylaşılsa bile döner dolaşır bize çevirir gerçek yüzünü; bizde bulur en derin anlamını…
Pardon, sözü uzattım. Sıtkı Salih Gör şiiri okuyacaktık:
GÜVERCİN KANADINDA YARA
Bin yıl yaşayan Toros sediri şiiri
Cedrus Libani, bin yıl yaşayan toros
sediri, umut yaşamın gövdesini süslüyor
senin ağarmış saçlarını düzelten berber,
usulca kulağına fısıldıyor güzelliğini
bir kelebek, bir sarı kelebek misin ne
ama o kısacık ömrün ortasından geçiyorsun.
Toroslardan akan sular gözlerinde yaş,
senin, neden, o güzel hüznünü, neden,
oysa bir kelebek bilse ki onca kısa
bir ömür sürecektir, kim bilir, nerelerde,
saklardı hüznünü, kim bilir, bilse, duysa.
Bir elektronik postadan çıktı da,
senin uğultulu duygularınla buluştum
Gecenin bir vaktinde seni düşünüyordum
sevda oturdu yüreğimin ortasına dörtnala,
gel de unut, gel de hüzünlenme, gel de,
hüzün gülüne serpme onun gözyaşlarını.
De ki, orada buldum seni, yitirmem asla seni…
Yeter mi bu kadarı?
Yordum mu seni?
Sana sağlıklı günler diliyorum.
Hoşça kal!
Şiirde kal
Şiir kal.
Bitimsiz sevgilerim ve esenlik dileklerimle.
Yarıncın.
Ahmet Ümit Aloğlu